Gestalt terapi, hümanist yaklaşıma bağlı bir psikoterapi yöntemi/ekolüdür. Bu yazıyı okumadan önce aşağıdaki yazılara göz atmanız, terapiye hümanist bir bakış açısıyla yaklaşmanız açısından faydalı olabilir.
Gestalt terapinin savunduğu temel görüşler nelerdir?
-
Bireyin potansiyeline inanır.
Her insanın içinde doğuştan gelen bir büyüme, gelişim ve dengeye ulaşma potansiyeli vardır. Psikoterapi bu potansiyelin ortaya çıkmasını destekler. -
Bütüncüldür.
Bireyi zihin, beden, duygu ve çevresiyle bir bütün olarak ele alır. Beden dili, mimikler, boşluklar ve sessizlikler bu bütünün anlamlı parçalarıdır. -
Birey merkezlidir.
Terapi süreci danışanın öznel deneyimini merkeze alır. Hazır reçetelerden, tanılardan ya da standart müdahalelerden çok kişisel deneyimlere odaklanır. -
İlişkiseldir.
Terapist-danışan ilişkisi, terapötik sürecin en önemli aracıdır. Bu ilişki, karşılıklılık, açıklık ve özgünlük temelinde şekillenir. -
Şimdi ve burada odaklıdır.
Geçmişten ya da gelecekten ziyade, danışanın şu anda neler yaşadığı, ne hissettiği ve ne fark ettiği önemlidir. Duygular ve deneyimler o an içerisinde ele alınır. -
Problem odaklıdır.
Danışanın yaşadığı mevcut zorluklar, onların altında yatan duygular ve ilişkisel örüntülerle çalışılır. -
Değişim için yıllarca psikanalizden geçmeye gerek olmadığını savunur.
Değişimin, Carl Rogers’ın da vurguladığı gibi, bireyin kendisini olduğu gibi kabul etmesiyle mümkün olabileceğine inanır. -
Psikopatolojiye değil; büyüme, gelişim ve yaratıcılığa vurgu yapar.
Amaç sadece semptomları azaltmak değil; bireyin yaşamla temasını, spontanlığını ve yaratıcılığını artırmaktır. -
İnsanlar özgürdür.
Gestalt terapi, bireyin yaşamını kendi seçimleriyle şekillendirebileceğine inanır. Kendi sorumluluğunu almak, psikoterapi sürecinin temelidir. -
Farkındalığa öncelik verir.
Danışanın yaşadığı şeyin ne olduğu kadar nasıl olduğu da önemlidir. Kişinin kendi davranış kalıplarını, tepkilerini ve duygularını fark etmesi, terapötik değişimin temelidir. -
Bozulmuş temas ve kaçınma stratejileriyle çalışır.
Bireyin kendisiyle, başkalarıyla ve dünyayla kurduğu temasta yaşadığı kopukluklar, psikoterapi sürecinde ele alınır. Kaçınma, bastırma, projeksiyon gibi mekanizmalar bu bağlamda değerlendirilir. -
Deneyimsel ve yaratıcı teknikler kullanır.
Boş sandalye tekniği, rol değişimi, dramatizasyon gibi tekniklerle içsel çatışmalar yüzeye çıkarılır ve yeni farkındalıklar geliştirilir. -
Dil kullanımına dikkat eder.
“Biri beni sinirlendirdi” yerine “sinirlendim” gibi ifadelerle bireyin deneyimine sahip çıkması ve sorumluluk alması teşvik edilir. -
Bedensel farkındalığı önemser.
Duyguların bedende nasıl hissedildiği, terapötik sürecin önemli bir parçasıdır. Beden dili, ses tonu, nefes alışverişi gibi ipuçları da çalışılır.
Gestalt terapi – İlkeleri
Gestalt terapi özgür olduğumuza inanır.
Kendi yaşamımıza kendimiz yön verebilir, kendi yazgımızı belirleyebiliriz.
Gestalt terapide amaç, bireyin kendi sorumluluklarını alması, kararlarını vermesi ve hayatının kontrolünü eline almasıdır. Bunu yaparken kişi, uyumlu (authentic) olmalıdır. Gestalt terapi, toplumun dayattığı rollerin ve ebeveynlerden miras alınan öğretilerin sorgulanmasını teşvik eder.
Kişinin en büyük sorumluluğu, kendisi olabilmesidir.
Birey, sürekli yaşadığı sorunlar için başkalarını suçlamamalıdır. İnsanlar çoğu zaman “psikolojim bozuldu” diye yakınır; hemen ardından da parmağıyla birini işaret ederek “bu kişi benim psikolojimi bozdu” der. Gestalt terapi, bu tutumun dışına çıkmayı ve bireyin kendi deneyimlerinin sorumluluğunu üstlenmesini hedefler.
Özgür olan birey, sorumluluk sahibidir.
Ağır kanser veya kalp hastalığı gibi ciddi sağlık sorunları yaşayan bireylere, hastalıklarının kaynağını sorduğunuzda genellikle şu tür cevaplar alırsınız: Birçok insan, sigara alışkanlığını, kötü beslenmeyi, çevre kirliliğini ya da kendilerini gereksiz yere yıpratmış olmalarını sorumlu tutmaz. Bunun yerine şu tür ifadeler duyarsınız: “Kaynanamdan çok çektim.” “Sevdiğimle evlenemedim.”
Danışanların kurban rolünü bazen uzmanlar da benimseyip pekiştiriyor. “Bize zaten genellikle başkalarının hasta ettiği bireyler geliyor,” diyebiliyorlar. Ancak böylesi tutumları Gestalt terapistlerinin pek benimsemediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Fritz Perls’ün YouTube’da bulabileceğiniz grup terapi seanslarında bu yaklaşımı açıkça görebilirsiniz. Yaptığı yüzleştirmeler dikkat çekicidir:
“Sen çocuk musun?”
“Kaç yaşındasın? Bu yaşta babanı ne yapacaksın?”
Gestalt terapide kurban rolünden çıkmak oldukça önemlidir.
Sorumluluk alırım. Gestalt terapi teknikleri arasında yer alan bir uygulama da şudur. Danışandan her cümlesinde “sorumluluk alırım” demesi istenir.
Fritz Perls, sıklıkla yemekle ilgili metaforlar kullanır.
Ebeveynlerimizden ve toplumdan gelen değerleri adeta bir “yumru” gibi yutarız.
Oysa bu yuttuklarımızı sorgulamamız gerekir:
- Bir yumru gibi yuttuğumuz değerleri gözden geçirmeliyiz.
- Yaşamımızı yeniden organize etmeliyiz.
- Seçeneklere sahip olduğumuzun farkına varmalıyız.
- Bireysel farkındalık geliştirmeliyiz.
Gestalt terapi, danışanların kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için çalışır. Bu nedenle mümkün olduğunca az destek verir; bireylerin kendi başlarına büyümelerine ve gelişmelerine alan açar.
Gestalt terapi bütüncüldür.
Hümanist yaklaşımdan önce gelen terapi yöntemleri bireyin farklı yönlerine odaklandılar. Davranışçılar adı üzerinde kişinin davranışlarına, psikodinamik yaklaşım geçmişine ve bilinç dışına vurgu yapıyordu.
Gestalt terapi ise kişinin birçok boyutunun bir arada incelenmesi gerektiğine inanmıştır. Bunlardan bazıları; bedeni, düşünceleri, duyguları, davranışları, kişiliğinin farklı yönleri, ruhsal ve manevi tüm boyutları.
Bir insanı sadece iş yerinde tanıdığınızı düşünün. Bu durumda, onun yalnızca bazı yönlerini tanımış; tüm benliğine, karakterine ve iç dünyasına bütünüyle vakıf olamamışsınızdır.
Benzer şekilde, birey de kendi kişiliğinin tüm yönlerini henüz keşfetmemiş, bazı yönlerini bastırmış ya da kabullenememiş olabilir.
Danışan: [Dördüncü seans. Danışanın terapi amacı depresyona meyilli oluşu hakkında çalışmak.] Depresyon konusunu aştım. Şu kötü kız arkadaş seçimlerim konusunu gözden geçirmek istiyorum. Daha dün gece yine biriyle tanıştım. Her zaman olduğu gibi hemen deli gibi âşık olma moduna geçtiğimi fark ettim.
Psikoterapist: Bu konu ile depresyonunuzu kontrol altında tutma arasında bir bağlantı görüyor musunuz?
Danışan: Hayır, hayır. Depresyon iyi durumda. Bu farklı bir durum.
Psikoterapist: Ben arada bir bağlantı görüyorum. Hiçbir şey olmasa bile, duygudurum değişikliklerinizle birini çekici bulmanız ve hoşlandığınız kişiyi felaket bir tercih olarak görmeniz arasında bir ilişki olabilir.
Bütüncülden kasıt sadece organizmanın bütün oluşu değildir. Aynı zamanda sosyal çevresini de kapsar.
Temel gestalt anlayışı (figür ve bağlam) çevre faktörünü de göz ardı etmez. Sosyal bir varlık olan birey çevresiyle birlikte değerlendirilir.
Farkındalık
Gestalt terapi, bilinç, bilinçdışı ve bilinçüstü kavramlarını Freud kadar keskin çizgilerle birbirinden ayırmaz. Bunun yerine “farkındalık” (awareness) kavramı üzerinde durur.
Farkındalık; iç ve dış dünyadaki düşünceleri, duyguları, duyumları ve beden dilini kapsar.
Gestalt terapiye göre birçok insan, düşüncelerinin içinde boğulur ve zamanla bedeninden uzaklaşır.
Gestalt terapi bilinçdışını reddetmez. Ancak, bir soğanın katmanları gibi, her katmanın yine bir “soğan” olduğunu savunur. Yani içimizde bastırılmış olan travmalar, beden dilimize ve konuşmalarımıza yansır. Bu nedenle mimikler ve beden dili, Gestalt terapide önemli bir yere sahiptir.
Gestalt terapiye göre farkındalığın üç farklı bölgesi (zones of awareness) vardır:
a) İç dünya,
b) Dış dünya,
c) Maja.
Maja, Gestalt terapiye göre her bireyin sahip olduğu fantezi dünyasıdır. Bunun yanı sıra eski mesajları, korkuları, inançları ve başka birçok psikolojik materyali de barındırır.
Geştalt terapi – Temas biçimleri
Introjection
Maja, farklı biçimlerde oluşarak bireyin çevresiyle kurduğu kontağı etkiler. Bu yapılar arasında introjection (yutma) önemli bir yer tutar.
Introjection, size ait olmayan bir şeyin içinizde yer edinmesidir. Yani, bireyin dışarıdan aldığı bir düşünce, kural veya değeri hiç sorgulamadan, olduğu gibi yutmasıdır.
Bu durum çoğunlukla çocukluk döneminde gerçekleşir. Ebeveynlerden veya toplumdan öğrenilen pek çok şey, sorgulanmadan içselleştirilir. Bu içselleştirmeler bazen işe yarar; örneğin karşıdan karşıya geçerken sağa sola bakmak gerektiği bilgisi hayati bir fayda sağlar.
Ancak, yutulan her bilgi bu kadar işlevsel olmayabilir. “Cinsellik acı verir”, “başka ırklar değersizdir” gibi yargılar, bireye zarar verebilecek nitelikte olabilir.
Introjection, yalnızca inançlarla sınırlı değildir. Örneğin öğrencilerin sınava son birkaç gün kala hızla, sindirmeden ders çalışmaları da bu duruma örnektir. Bu da bilgiyi hazmetmeden yutmaya benzer bir öğrenme biçimidir.
Projection – Yansıtma
Organizmanıza ait bir şeyi dış dünyada deneyimliyorsanız, buna yansıtma (projection) denir. Yani, kendimize ait olanı başkasına atfetmek, başka bir deyişle, kendimizde olanı başkasında görmektir.
“Gördüklerimizi oldukları gibi değil, olduğumuz gibi görüyoruz.” (Anaïs Nin, 1990)
Yansıtma, kişinin yaptığıyla benlik algısı uyuşmadığında ortaya çıkar. Bu mekanizma, ırkçılık ve önyargı gibi olguların anlaşılmasında da önemli bir rol oynar.
Örneğin, bir danışan kendi başarılarını küçümserken, terapistini abartılı bir şekilde yüceltebilir. Burada, kendi değersizlik duygusunu terapiste yansıtarak içsel çatışmasından uzaklaşmaya çalışır.
Kimi zaman kişi, terapistine annesi ya da babasıymış gibi davranabilir. Fritz Perls (1992: 288), yansıtma ile aktarım (transference) arasındaki farkı şöyle açıklar:
“Yansıtma, sinemadaki projeksiyon cihazı gibidir; görüntü başkasının üzerine yansıtılır ama asıl film cihazın içinde kalır.” – Fritz Perls
Bu benzetmeyle, yansıtmanın kaynağının daima kişide olduğunu vurgular.
Deflection – Saptırma
Yas süreci yaşayan birey kendisini işe ya da hobilerine verebilir. Soru sorduğunuzda konuyu hızla değiştirebilir. Uyuması gerektiğini hatırlattığınız çocuğunuzun bir anda ödev yapası tutabilir. Tüm bunlar deflection örnekleridir.
Birey “biz” diye cevap vererek kendi duygularını ifade etmekten kaçabilir.
Eşinin “beni seviyor musun” sorusuna “bu sevgiden ne anladığına bağlı” diye cevap verebilir.
Retroflection – Kendine Döndürme
Organizma ile çevre arasında katı ve değişmeyen bir sınır varsa, bu duruma retroflection yani kendine döndürme denir.
Kendine döndürme; kişinin hem özne hem de nesne olduğu bir durumdur. Sevdiğim bir söz vardır:
“Kendi kuyruğunla kendini dövmek.” – Kant
Bu sav, retroflection’ın özünü oldukça iyi yansıtır.
Örnek: Yanında oturan eşinden ilgi bekleyen bir kadın, eşinin kendisine dokunmasını arzularken, farkında olmadan kendi saçlarını okşamaya başlayabilir. Aslında ihtiyaç duyduğu şey, bu temasın eşinden gelmesidir; ama bu talebi yöneltmek ya da talebi almak mümkün olmayınca, davranışı kendine yönlendirir.
Örnek: Partneri tarafından aşağılanan biri, partnerine karşı çıkmak yerine kendi yetersizliklerini sorgular. “Ben değersizim” düşüncesine saplanabilir.
Örnek: Kızgın hissettiği birine bağırmak ya da sınır koymak yerine, kendi kolunu tırmalamak, tırnak yemek, kendine zarar vermek.
Birçok durumda birey, başkaları tarafından haksızlığa uğradığında hissettiği öfkeyi başkalarına değil, kendine yönlendirir. Bu bastırılmış öfke zamanla depresyon, psikosomatik hastalıklar ya da kendine zarar verme davranışları gibi sonuçlara yol açabilir. Özellikle uç noktalarda retroflection, kişinin kendini fiziksel ya da duygusal olarak cezalandırmasına neden olabilir.
Kendine döndürmenin olumlu yönleri:
Retroflection her zaman patolojik değildir. Sağlıklı bir örneği sanat olabilir. Kişi dışa yöneltemediği duygularını sanatsal yollarla ifade ederek içsel bir denge kurabilir.
Aynı şekilde, kendi kendine konuşarak motive olmak, kendi kendini disipline ederek spor salonuna gitmek ya da zihinsel dayanıklılığını geliştirmek için içsel bir çaba göstermek de retroflection’ın işlevsel örnekleri arasında sayılabilir.
Confluence – Kaynaşma / Sınır Erimesi
Gestalt terapiye göre sağlıklı bir birey, kendi sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini fark edebilen kişidir. Confluence, kişinin kendi içsel süreçleri ile çevresi arasındaki sınırın erimesi halidir. Kişi nerede başladığını ve nerede bittiğini bilemez. Kendi ihtiyaçlarını, duygularını, arzularını fark edemez çünkü onları grup ya da bir başkası ile tamamen özdeşleştirmiştir.
Olumlu kaynaşma örnekleri:
- Bir koroda şarkı söylerken kendini müziğe ve topluluğa bırakmak.
- Anne ile bebeğin doğumdan sonraki ilk aylarda yaşadığı duygusal-fiziksel bütünlük hali.
- Aşık olmak, kişinin kendisini sevdiğiyle bir bütün olarak hissetmesi.
- Bir sanat eserini üretirken kendinden geçmek.
- Dans, meditasyon, ritüel gibi yoğun katılımlı deneyimlerde bireyin sınırlarının geçici olarak erimesi.
Olumsuz kaynaşma örnekleri:
Patolojik seviyeye ulaşan confluence, bireyin kendi benliğini ihmal etmesine ve başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçları gibi yaşamasına yol açar:
- Sürekli birbirinden ayrılmayan, ilişki içinde kendilerini unutanlar, bağımlı çiftler.
- Sürekli aynı kıyafetleri giydirilen, aynı yiyeyecekten, oyuncaktan birer tane alınan, sürekli aynı aktivitelere katılan kardeşler.
- Ailenin isteklerini kendi isteklerinden ayıramayanlar. ‘Biz tıp okumak istiyoruz,” “biz acıktık.”
- Grup içinde kendi fikirlerini dile getirememek.
- Mesleki tükenmişlik yaşayan psikososyal alanlarda çalışan uzmanlar. Hastanın acısını kendi acısı gibi yaşayan uzman.
Bu bireyler kendi başlarına karar vermekte zorlanır. Sen o kişiden farklısın, sen ne istiyorsun sorusuna kolaylıkla cevap veremezler. Cevap verirken dönüp başkasına bakarlar.
Tamamlanmamış işler
Gestalt terapiye göre bireyin yaşamında tamamlanmamış mevzular, çözülmemiş duygusal süreçler olarak varlıklarını sürdürür. Bu tür duygular bastırılmış olabilir ama ortadan kaybolmuş değillerdir; genellikle kişinin hayatına dolaylı ve sinsi yollarla etki ederler.
Tamamlanmamış işler; ağrılar, kaygı, pişmanlık, yas, nefret, kin, öfke, kırgınlık, suçluluk, utanç, acı gibi negatif duygular şeklinde kendilerini gösterebilir. Bazen bu duygular bir anda yüzeye çıkabilir, bazen de sessizce ve sürekli şekilde bireyin arka planında çalışır, onu yorar.
Yüzeye Çıkma:
Tamamlanmamış duygular bilinç dışında bastırılmış şekilde bekler, ama zaman zaman beklenmedik anlarda yüzeye çıkar. Bu durum kişinin geçmişteki bir deneyimin duygusal etkisine kapılıp, şimdiki anla bağını kaybetmesine yol açar.
Kaçınma:
Acı verici olduğu için birey bu duygularla yüzleşmekten kaçar. Duygularla teması kesip düşüncelere sığınmak sık rastlanan bir dirençtir. Gestalt terapi, bu kaçınmayı fark edip kişinin düşüncelerini bırakıp duygularıyla temasa geçmesini hedefler.
Gestalt Terapi Fenomenolojiktir
Gestalt terapi, öz keşfe ve bireysel farkındalığa büyük önem verir. Bireyin dünyayı birinci tekil şahıs olarak, yani kendi bakış açısından nasıl algıladığı temel alınır. Terapist, danışana sık sık şu tür sorular yöneltir:
- “Şu anda neler deneyimliyorsun?”
- “Bu konudan bahsederken kendini nasıl hissediyorsun?”
- “Bu deneyim senin için nasıldı?”
Günümüzde bu tür sorular oldukça sıradan görünebilir. Ancak Gestalt terapinin ve hümanist psikolojinin bu yaklaşımı geliştirdiği dönemlerde, bu tarz sorular hiç de alışılmış değildi. O dönemde davranışçı yaklaşım ön plandaydı ve yalnızca gözlemlenebilir, “nesnel” davranışlar bilimsel kabul ediliyordu. Bu nedenle laboratuvarlarda çoğunlukla hayvanlarla yapılan çalışmalara odaklanılıyordu. Bireyin içsel deneyimleri ise “öznel” oldukları gerekçesiyle önemsiz görülüyordu.
Gestalt terapide, psikoterapist ile danışan arasında “şimdi ve burada” oluşan ilişki büyük önem taşır. Terapist genellikle “ne” ve “nasıl” sorularını sorar; “neden” sorusundan ise kaçınır. Çünkü “neden” sorusu kişiyi geçmişe götürebilir, kendine yönelik olumsuz düşünceleri tetikleyebilir ve bireyi bahaneler ya da mazeretler üretmeye yönlendirebilir.
Şimdi ve burada algıladığımız ve hissettiklerimize, açıklamalar ve analizlerden daha fazla güvenebiliriz.
Danışan, yakın zamanda bir yakınını kaybettiğinden ve yas sürecinde olduğundan söz eder.
Psikoterapist: Bahsettiğiniz bu ani kayıp beni derinden etkiledi. Aynı zamanda bu konuyu hızlı ve biraz da yüzünüzde bir gülümsemeyle anlatmanız dikkatimi çekti. Sanırım şu anda biraz yavaşlamam gerekiyor… Bu anlattıklarınız bana yoğun geldi.
Gestalt terapi süreci
Gestalt Terapi – Amaçlar
Gestalt terapi sürecinde amaçlardan bazıları şunlardır:
- Bireyin kendi iç kaynaklarını daha etkili bir şekilde kullanarak çevreye olan bağımlılığını azaltması
- Kişilik parçalarının bütünleştirilmesi
- “O” dili yerine “ben” dilinin kullanılması
- Uyumlu (authentic) ve spontan davranabilme becerisi kazanmak
- Kendi yaşamının sorumluluğunu almak; kurban rolünden çıkmak, kendi deneyimlerini sahiplenmek ve davranışlarının sonuçlarını kabullenmek
- Farkındalık kazanmak
- Bireyi uyandırmak ve harekete geçirerek yaşamını daha bilinçli ve etkili bir şekilde yönetmesini sağlamak
- Terapi sonlandıktan sonra da danışanın üzerinde çalışmaya devam edebileceği bir içsel malzeme bırakmak
- Kendi ihtiyaçlarını fark etme ve gerçekleştirme becerisi kazanmak
- Yardım isteyebilme ve başkalarına yardım edebilme kapasitesi geliştirmek
Dilin kullanımı
Gestalt terapistler, danışanların dili nasıl kullandıklarına büyük önem verirler. Dil, danışanın kendisiyle ve dünyayla kurduğu ilişkinin bir göstergesi olarak görülür.
Birinci ve Üçüncü Tekil Şahıs Kullanımı
Terapist, danışanın birinci tekil şahıs mı (“ben”), yoksa üçüncü tekil şahıs mı (“o”, “bu”) kullandığına dikkat eder. Örneğin, “Benim için önemli değil” yerine “Bu o kadar da önemli değil” gibi ifadeler, bireyin yaşantısına yabancılaştığını gösterebilir.
“Birçok insan terapiye hikâyesini değiştirmek için değil, yalnızca hikâyesinin başlığını değiştirmek için gelir.”
Gücü İnkar Eden Dil Kullanımı
Danışanlar, dil yoluyla sıklıkla güçlerini inkâr ederler. “Belki”, “acaba”, “ihtimalle”, “gibi gibi”, “öyle sanıyorum”, “tahmin ediyorum” gibi ifadeler, pasif bir tutumun işaretidir. Bu tarz dil kullanımı, danışanın kendi etkisini ve sorumluluğunu geri planda tuttuğunu gösterir. Terapist bu kalıplara dikkat çeker ve danışanı daha net ve doğrudan ifade etmeye teşvik eder.
Soru Biçiminde Konuşmak
Danışan bazen ifadelerini soru şeklinde bitirebilir. Örneğin, “Bu yanlış mı acaba?” gibi cümleler, kişinin kendiyle ilgili belirsizlik yaşadığını gösterir. Terapist bu tür soruları, daha net beyanlara dönüştürmeye çalışır. Bu, kişinin içsel netliğini ve sorumluluk duygusunu artırabilir.
Metaforlar
Danışanın kullandığı metaforlar, onun bilinç dışı içeriği ve derin meseleleri hakkında önemli ipuçları verebilir. Metaforlar, duygulara ve yaşantılara dolaylı yoldan temas etmenin bir yolu olabilir. Terapist bu metaforların altındaki anlamları birlikte keşfetmeyi hedefler.
Gestalt Terapi — Danışan ve Terapist Arasındaki Kişiden Kişiye İlişki
Gestalt terapide, psikoterapist ve danışan arasında “şimdi ve burada” gerçekleşen ilişkiye odaklanılır. Bu ilişkinin yaşandığı alan, terapi sürecinin laboratuvarıdır.
- Psikoterapist, uzman olarak her soruya kesin cevaplar veren kişi değildir. Psikoterapist ve danışan karşılıklı bir ilişki içinde birbirlerinden öğrenirler.
- Psikoterapist, danışanı “düzeltmeye” ya da “tamir etmeye” çalışmaz.
- Psikoterapist, nötr ve tarafsız bir gözlemci değil; terapötik sürece tam olarak angaje olmuş aktif bir katılımcıdır.
- Psikoterapistin rolü, danışanın süre gelen gestaltlarını (bütünsel algı ve deneyim kalıplarını) sağlıklı bir şekilde yeniden gözden geçirmesine, şekillendirmesine ve ayrıştırmasına yardımcı olmaktır.
- Danışanın yaşadığı tıkanıklıkları ve engelleri birlikte keşfeder ve üzerinde çalışırlar.
- Psikoterapist, danışanla sürekli iletişim halinde kalarak onun deneyimlemesine olanak tanır.
- Danışanın ilerlemesi durumunda, psikoterapist gözlemlerini ve geri bildirimlerini paylaşır.
- Psikoterapist, danışanın katı tutumlarına ve içsel çelişkilerine işaret eder. Bu çelişkiler, danışanın duygu haliyle içinde bulunduğu durum arasında ya da analizleri ile çıkarımları arasında olabilir.
- Gestalt terapi, içerikten çok sürece önem verir; yaşanan deneyimin kendisi üzerinde durur.
Yüzleştirme. Gestalt terapiyi Fritz Perls’ün Gloria ile yaptığı seanslardan izleyerek tanıdıysanız, onun ne kadar yüzleştirici ve çatışmaya açık olduğunu fark etmişsinizdir. Bu durum, birçok kişinin gestalt terapisine karşı çekinceler beslemesine yol açmıştır. Ancak Perls’ün çalışma tarzı, yaşadığı dönemde ve sonrasında pek çok meslektaşı tarafından eleştirilmiştir. Özellikle günümüzde, böylesine sert yüzleştirmelere daha az rastlanmaktadır.
İlginizi Çekebilir: Carl Rogers ile Gloria: Seans transkripsiyonu ve çevirisi
Şimdi ve burada
Travmalarla çalışma
Danışan, çocukluğunda bir travmaya maruz kalmış olabilir. Örneğin; ebeveynleri ona başarısız olduğu mesajını vermiş olabilir. Danışan, pasif bir şekilde bu mesajları duyarken, aktif olarak bunları içselleştirir ve o günden itibaren bu bakış açısını korumaya devam eder. Bu yaklaşım, Sigmund Freud’dan ziyade Alfred Adler’in bakış açısına daha yakındır.
Geçmiş, bireyin duruşunu, tutumlarını, alışkanlıklarını ve düşüncelerini, yani şimdiyi etkiler.
Gestalt grup terapisi
Gestalt terapi birçok açıdan grup ortamına daha uygundur denilebilir. Fritz Perls’ün gruplarla yaptığı birçok çalışmayı YouTube’dan izleyebilirsiniz.
Grup terapileri ilk başladığında, daha çok grup içindeki bireyin sağaltımı üzerine odaklanıyordu. Fritz Perls, bu süreçte gruba gestalt terapinin temelini tanıtmış ve grup içinde bireylerle teker teker çalışarak (hot seat yöntemiyle) birçok kişinin gestalt terapiyi deneyimlemesini sağlamıştır.
Zaman kısıtlı olduğu için, bazı gruplarda her kişiye sadece bir kez grup içinde çalışma şansı verilir. Ancak bazı gruplarda böyle bir kural yoktur ve birkaç grup üyesiyle daha yoğun çalışmalar yapılabilir. Günümüzde ise gestalt grup terapileri, daha çok grup dinamiklerine dayanan yaklaşımlarla yürütülmektedir.
Gestalt grup terapilerinde şu unsurlara dikkat edilir:
- Aidiyet: Grup üyelerinin birbirine ait olma duygusunu deneyimlemesi.
- Bireysel hedefler ve işbirliği: Her bireyin kendi hedefleri olur; bunlar grup içinde işbirliği ve öğrenme yoluyla ilerler.
- İlişki ve kontak şekilleri: Grup içindeki etkileşim biçimleri, iletişim ve bağlanma tarzları gözlemlenir.
- Grup içindeki gestalt oluşumları: Grup dinamikleri ve birbirini etkileyen bütüncül süreçler takip edilir.
- Grup dışındaki geniş gestaltlar: Kültür, tarih, toplum gibi dışsal faktörler de grup deneyimini ve oluşumlarını etkiler, bunlar göz önünde bulundurulur.
Gestalt Duası
Ben kendi yolumdan giderim,
Sen de kendi yolundan gidersin.
Ben bu dünyaya, senin beklentilerine göre yaşamak için gelmedim.
Ve sen de benim beklentilerime göre yaşamak için burada değilsin.
Sen sensin,
Ben de ben.
Ve eğer şansımıza birbirimizi bulursak,
Bu çok güzel olur.
Eğer bulamazsak,
Kimsenin yapabileceği bir şey yoktur.
Günümüzde gestalt terapi
Gestalt terapinin ortaya attığı birçok yenilikçi görüş, zamanla diğer terapi yöntemlerini de etkilemiştir. Gestalt terapi, psikodinamik, bilişsel davranışçı terapi ve öyküsel terapiden etkilenirken; aynı zamanda pozitif psikoloji gibi akımlara, danışanın kaynaklarına ve büyüme potansiyeline verdiği önemle katkıda bulunmuştur. NLP ise büyük ölçüde gestalt terapiden doğmuştur.
Gestalt terapinin merkezinde yer alan bazı temel değerler, diğer yöntemleri de etkilemiştir. Bunlar; deneysel çalışma, bütüncül bakış açısı ve terapist ile danışan arasındaki doğrudan ilişki gibi değerlerdir.
Gestalt terapiye halen katkıda bulunan önemli isimler bulunmaktadır. Claudio Naranjo, gestalt terapinin benötesi (transpersonal) ve maneviyat konularına yönelmesinde önemli bir figürdür. Psikoterapi, Sufizm ve Budizm ile ilgilenmiş, 1960’larda Esalen Enstitüsü’nde dersler vermiştir. Naranjo, meditasyonla gestalt terapiyi buluşturarak bu yaklaşımın Güney Amerika’ya yayılmasında büyük rol oynamıştır.
Gestalt terapi kimlere uygulanır?
- Kendisiyle çalışmak ve bireysel farkındalığını artırmak isteyenler
- Yaşamında mutluluk düzeyi düşük olan ve sıkıntılar yaşayan kişiler
- Kendileriyle yüzleşmeye hazır danışanlar
- Diğer terapi yöntemlerinde olduğu gibi kaygı, depresyon, düşük öz güven ve yaşam güçlükleri yaşayanlar
- Psikosomatik şikayetleri olanlar (psikolojik nedenlere bağlı migren, ülser, kas spazmları gibi)
- İlişki problemleri yaşayan danışanlar
Gestalt terapi, özellikle entelektüel olarak durumu fark eden ancak bunu hayata geçirmekte zorlanan bireylere önerilebilir.
Gestalt terapinin etkinliği
Gestalt Terapinin Etkinliğine İlişkin Bilimsel Çalışmalar
-
Strümpfel (2006) tarafından yapılan meta analizde, gestalt terapinin tek başına ya da diğer yöntemlerle birlikte uygulandığı çalışmalarda etkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle gestalt terapinin yalnız uygulandığı çalışmalarda kişilerarası ilişkilerde daha etkin sonuçlar elde edilmiştir.
-
Stevens ve arkadaşları (2011), CORE yöntemiyle İngiltere’de 50.000 danışan üzerinde yaptıkları araştırmada, 135 gestalt terapi uygulanan danışan ile diğer terapi yöntemlerini uygulanan danışanlar arasında benzer sonuçlar elde etmişlerdir.
-
Azar ve Asadnia (2013) ise, uyku problemi yaşayan kadın öğrencilerle yaptıkları karşılaştırmalı çalışmada, bilişsel davranışçı terapi ve gestalt terapi grupları arasında anlamlı bir fark gözlemlememiştir.
Gestalt terapi – Kökenleri
Gestalt terapinin kurucularından olan Fritz Perls özellikle gestalt psikoloji, psikodinamik yaklaşım ve varoluşçu felsefeden etkilenmiştir.
Gestalt psikoloji
Gestalt terapinin temelleri, yüzyılın başında Berlin’de bir grup bilim insanı tarafından geliştirilen Gestalt psikolojiye dayanır. Bu bilim insanları özellikle algı, biliş ve insan davranışlarına farklı bakış açıları getirmiştir. Temel olarak sordukları soru, yüzyıllardır felsefenin de ilgilendiği “Dünyamızı nasıl algılıyoruz?” sorusudur. Gestalt psikolojiye göre algı pasif değil, aktiftir.
Bütün, parçaların toplamından fazladır.
Sosyal medyada sıkça karşılaştığımız ve “Önce hangi şekli gördünüz?” gibi sorularla birlikte sunulan karışık figürler, dünyayı nasıl farklı algıladığımızı gösterir.
Beynimiz, duyu organlarından gelen bilgiyi olduğu gibi kabul etmez; seçer, denetler, bazı detayları öne çıkarır, bazılarını ise geri plana atar, eksik kalan yerleri tamamlar. Çatışan algıları ayırır, analiz eder ve sentezler. Sonuç olarak, “Burada ne var?” veya “Burada neler oluyor?” gibi sorulara kendi yanıtımızı oluştururuz. Bu algı süreci her birey için kendine özgüdür.
Gestalt döngüsüne göre önce ihtiyaçlarımızın farkına varırız. Mesela, bir arkadaşımızla sohbet ederken aniden lavaboya gitme ihtiyacı duyabiliriz. İhtiyaçlarımızı fark ettikten sonra bunlar ön plana çıkar, karşılandıktan sonra ise tekrar arka plana çekilir. İnsanın ihtiyaçlarını makul ölçülerde ertelemesi mümkündür, ancak sürekli bastırması psikolojik sorunlara yol açabilir.
-
Sadece figür ön plandayken, çevre geri planda kalırsa narsizm gelişebilir.
-
Figür ile çevre sürekli değişiyorsa histeri ortaya çıkabilir.
-
Figür ve çevrenin çok yavaş değişmesi ise takıntılara yol açabilir.
Sağlıklı bireylerde figür ile fon (arka plan) arasında makul geçişler olur. İnsan ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, başkalarına olan ihtiyacını da göz ardı etmemelidir.
Gestalt psikoloji, günümüzde popüler olan nörobiyoloji ve nörobilim gibi modern psikolojinin birçok alanına temel oluşturmuştur.
Psikodinamik yaklaşımin Gestalt Terapiye Etkileri
Gestalt terapinin üzerinde psikanalizin oldukça önemli bir etkisi vardır. Hem Fritz Perls hem de Paul Goodman, psikanaliz eğitimi almışlardır. Psikanalize yaptıkları eleştiriler sayesinde, başlangıçta ortak bir dil yakalayabilmişlerdir.
Fritz Perls, Freud dışında özellikle Wilhelm Reich’tan etkilenmiştir. Reich’ın ortaya attığı ve gestalt terapiye temel oluşturan önemli bir düşünce şudur: Geçmişte yaşanan travmalar ve bastırılmış duygular, günümüzde vücutta biriken gerginlikler olarak devam eder.
Gestalt terapi doğrudan geçmişe odaklanmaz; geçmişte yaşananları günümüzde deneyimlenen hâle getirir.
Fritz Perls’ün psikodinamik yaklaşımdan etkilendiği diğer önemli isimler arasında Karen Horney, Wilhelm Reich ve Otto Rank bulunmaktadır.
Perls, aktarımı (transference) tamamen reddetmemiş, ancak onunla uğraşmanın gereksiz olduğunu savunmuştur. “Evimdeki lavabodan suyu kullanabiliyorsam, neden dışarıdaki çeşmeye gideyim?” diyerek aktarım üzerinde fazla durmamanın önemine vurgu yapmıştır (s. 290).
Özetle, gestalt terapi aktarımı tamamen inkar etmez; ancak onunla uğraşmayı gereksiz bulur.
Gestalt terapi nasıl gelişti?
20. yüzyılın ortalarında, savaştan çıkmış Batı dünyası geride birçok ölü, kayıp ve derin ızdıraplar bırakmıştı. O dönemde birçok “izm” (akım) vardı; ancak bu akımlar zamanla insanlar için anlamını yitirmeye başlamıştı. Fritz Perls —psikiyatrist ve gestalt terapinin kurucusu— yaşadığı dönemi “Püritenliğin ölümü ve hedonizmin yükselişi” olarak tanımlamıştır.
Hedonizm, Püritenliğin “şunu yapmalısın, bunu yapmalısın” diyen katı kurallarına karşı çıkmıştır. Ancak sadece haz peşinde koşmak da kendi içinde sorunlar taşır. “Bir şeyi sadece haz verdiği için yap, haz vermeyi kestiğinde bırak” yaklaşımı sürdürülebilir bir yaşam tarzı değildir. İşte böyle bir dönemde, gestalt terapinin öncüleri bir araya gelerek yeni bir terapi modeli geliştirmiştir. Bu kişiler Fritz Perls, eşi psikolog Laura Perls, teorisyen ve sosyolog Paul Goodman ile Hefferline’dır.
20. yüzyılın ortalarında popülerlik kazanan hümanist psikoloji ve gestalt terapi ortaya çıktığında, psikoterapi alanında birinci ve ikinci dalga olarak anılan psikodinamik ve bilişsel davranışçı yaklaşımlar arasında ciddi çekişmeler yaşanmaktaydı.
Gestalt terapinin kurucusu Fritz Perls, tıp eğitimini tamamladıktan sonra, entelektüel faaliyetlerin yoğun olduğu Frankfurt-am-Main’da çalışmıştır. Orada, ünlü psikiyatr Kurt Goldstein’in asistanlığını yapmıştır. Kurt Goldstein, Abraham Maslow ile birlikte Journal of Humanistic Psychology dergisinin editörlüğünü üstlenmiştir. Goldstein’ın ortaya koyduğu “kendini gerçekleştirme” (self-actualizing) kavramı, Maslow üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Goldstein ayrıca bütüncül (holistik) bir yaklaşımı benimsemiş ve hem Fritz Perls hem de diğer hümanist yaklaşımlar üzerinde önemli bir etki yapmıştır.
Fritz Perls’ün etkilenmiş olduğu önemli filozoflar arasında şu isimler öne çıkar:
-
Sigmund Friedlander: Diferansiyel düşünme ve yaratıcı kayıtsızlık
-
Jan Smuts (Güney Afrika Başbakanı): Bütüncül ve ekolojik bakış
-
Alfred Korzybski’nin “Genel Semantik” kuramı, Fritz Perls’ün gestalt terapide gerçeklik ile dil arasındaki farkı vurgulamasını sağlamıştır. Korzybski’nin “harita arazi değildir” prensibi, Perls’ün danışanın kendi deneyimini “şimdi ve burada” farkındalıkla yaşamasını desteklemiştir. Böylece, algının aktif ve öznel doğasına dikkat çekilerek, terapide bütüncül ve farkındalığı artıran bir yaklaşım geliştirilmiştir.
Laura Posner Perls
Laura Perls, Fritz Perls’ün birçok kitabında eşlik etmiş, ancak çoğunlukla kendi adıyla anılmamıştır. Gestalt psikoloji, fenomenoloji ve varoluşçu felsefeden etkilenmiş; özellikle Martin Buber ve Paul Tillich’in etkisi görülür. Karakter olarak Fritz’le zıt özelliklere sahiptir; anaç, titiz ve yardımsever biridir. Evlilikleri zor dönemler yaşamıştır. Laura Perls özellikle öğrenci yetiştirme ve grup terapisi yönetimine odaklanmıştır, ancak elimizde onun çalışma tarzını gösteren video kayıtları bulunmamaktadır.
1940’ların sonunda birlikte Amerika’ya göç eden Perls çifti, Afrika’da başladıkları çalışmaları burada genişletmiştir. İlk olarak kendi dairelerinde yirmişer kişilik iki grup kurmuşlardır; bu gruplarda Isadore From, Paul Goodman, Elliot Shapiro, Paul Weiss ve Richard Kitzler gibi isimler yer almıştır. Zamanla bu grup genişleyip kurumsallaşmıştır. 1952’de New York Institute for Gestalt Therapyy’yi kurarak eğitim faaliyetlerini sürdürmüşlerdir; bu kurum halen aktif olarak devam etmektedir.
Fritz Perls’ün ilk kitabı – Benlik, açlık ve saldırganlık: Freud’ün teori ve metoduna kritik
Fritz Perls’ün ilk kitabı Benlik, Açlık ve Saldırganlık: Freud’un Teori ve Metoduna Kritik (1946) eşi Laura Perls ile birlikte Güney Afrika’daki sürgün yıllarında yazılmıştır. Orijinal adı “Ego hunger and aggression: A critique of Freud’s theory and method olan bu eser, psikanalize yönelik eleştirilerin ötesinde, psikolojik hastalıklar ve ideal sağlık konularında yeni ve özgün bakış açıları sunar.
Fritz Perls, Freud ile iletişim kurmaya çalışmış; Freud’a psikanalizin Afrika’ya kadar taşındığını bildirmiştir ancak Freud’dan ilgi görmemiştir. 1966 yılında kitabının basımında, esere The Beginning of Gestalt Therapy (Gestalt Terapinin Başlangıcı) alt başlığını ekleyerek, kitabın gestalt terapinin temel taşlarından biri olduğunu vurgulamıştır.
Bu kitap, gestalt terapinin doğuşunda önemli bir kilometre taşıdır ve psikodinamik yaklaşımın sınırlarını aşarak farklı bir perspektif sunar. Türkçe çevirisi ise henüz bulunmamaktadır.
Fritz Perls ikinci kitabı (1951) – Gestalt terapi: İnsan kişiliğinde heyecan ve büyüme
Paul Goodman ile birlikte çalışan Perls çifti, Gestalt Therapy: Excitement and Growth in the Human Personality adlı iki ciltlik eserini kısa sürede tamamlamıştır. Bu kitapta yazarlar, Sigmund Freud’un topluma uyum sağlama üzerine aşırı vurgu yaptığını ve bu nedenle bireyin potansiyeli, yaratıcılığı, kendini keşfetme süreci, arzuları ve saydam (açık, dürüst) ilişkileri gibi önemli yönleri göz ardı ettiğini ileri sürmüşlerdir.
Kitap, gestalt terapinin temel prensiplerini ortaya koyarken, bireyin büyüme ve heyecan dolu bir kişilik gelişimi üzerinde durur.
Geştalt terapi hakkında sizden gelen sorular?
Bu alan hümanist mi, yoksa bilişsel davranışçı mı?
Gestalt terapi → Hümanist terapi akımı içinde yer alır.
Gestalt terapi, hümanist terapi akımı içinde yer alır. Carl Rogers’ın kişi merkezli terapisi ile birlikte, insanı bütüncül ve potansiyel sahibi bir varlık olarak ele alır. Fenomenolojik yaklaşımı benimser; yani bireyin yaşantısını ve deneyimini olduğu gibi anlamaya çalışır.
Gestalt terapi, o dönemde psikodinamik yaklaşımı pesimist ve davranışçı terapileri ise mekanik bulduğu için bu yaklaşımlara karşı bir tepki olarak gelişmiştir. Bilişsel davranışçı terapi ise daha çok düşünce ve davranış kalıplarına odaklanırken, gestalt terapi deneyim, farkındalık ve ilişkisel süreçlere vurgu yapar.
Duygu odaklı terapi ve gestalt terapi aynı metodlar mı?
Duygu odaklı terapinin kurucuları kişi merkezli terapi, geştalt terapi, sistemik aile terapisi (post modern terapiler) ve bağlanma teorilerinden etkilenmiştir. Geştalt terapinin tarihi 1950-1960’lara dayanır. Bunun sonrasında post-modern terapiler daha çok 70’lerde ortaya çıkmıştır. Duygu odaklı terapi’nin ortaya çıkışı daha sonrasına dayanır. Geştalt terapi modern bir terapidir. Duygu odaklı terapi post-modernism dönemle tanıştıktan sonra ortaya çıkmıştır.
-
Gestalt terapi, 1950-1960’larda Fritz Perls ve ekibi tarafından geliştirilmiş modern terapi yaklaşımlarından biridir. Temelde bireyin deneyimine, farkındalığına ve “şimdi ve burada”ya odaklanır.
-
Post-modern terapiler ise daha çok 1970’lerden sonra ortaya çıkmış ve terapide yapı, dil, gerçeklik ve güç ilişkileri gibi kavramlara vurgu yapmıştır. Sistemik aile terapisi ve bazı diğer yaklaşımlar bu döneme dahildir.
-
Duygu odaklı terapi (Emotion-Focused Therapy, EFT) ise 1980’ler ve sonrasında gelişmiş, hem hümanist, hem bağlanma teorisi, hem de gestalt, kişi merkezli ve sistemik terapilerden etkilenmiş bir terapi modelidir. Yani post-modern terapi döneminin ardından ortaya çıkmıştır.
Boş sandalye tekniğini uygularken dikkat edilmesi gereken noktalar nelerdir?
Gestalt terapi, sadece bazı teknikleri uygulamak değil, bir yaşam ve farkındalık yaklaşımıdır. Hümanist temelleriyle danışanın potansiyelini görür, onu “şimdi ve burada”ya getirir ve deneyimi bütüncül olarak ele alır. Eğer teknikler, bu temel ilkelerden koparılıp, mekanik ve yüzeysel şekilde uygulanırsa terapi etkili olmaz; sadece “yapmış olmak için” yapılmış gibi durur.
Yani, gestalt terapi teknikleri ancak temel felsefe ve terapötik duruş özümsendiğinde gerçek anlam kazanır. Aksi halde teknikler, “çorba olmuş” yarı psikodinamik, yarı çözüm odaklı bir karışıma dönüşür ki, bu hem danışanı hem de terapiyi zayıflatır.
Çocukluktan konuşulurken terapi sürecinde, danışanın duyguları konuşulurken danışan bu güne nasıl taşınır?
Örneğin, danışan geçmişte şunlar yaşandı, ailem böyle dedi derken…
Geçmişte yaşananlar terapide “şimdi ve burada”ya taşınır; danışana o anki duyguları, beden tepkileri ve düşünceleri sorularak farkındalık kazandırılır. Örneğin, “Bunu anlatırken şu anda nasıl hissediyorsunuz?” “Şu anda bunları anlatırken neler hissediyorsunuz… Aileniz size bunları söyledi, ama siz bu konuda ne düşünüyorsunuz…” “Geçmişte yaşadıklarınız bugünkü hayatınızı nasıl etkiliyor?” gibi sorularla geçmiş deneyimlerin güncel yaşamdaki yeri ve etkisi keşfedilir. Böylece geçmiş, sadece anlatılan hikaye olmaktan çıkar, danışanın bugünkü deneyimiyle bütünleşir.
Danışanlara ne gibi fayda sağlar bu ekolde çalışmak?
Gestalt terapide danışan, kendi farkındalığını artırır, “şimdi ve burada” deneyimini güçlendirir. Bu sayede kendini daha iyi tanır, duygularını ve ihtiyaçlarını daha açık şekilde fark eder. Terapi, bulguları ortadan kaldırmaktan ziyade, büyüme ve kendini gerçekleştirme odaklıdır; danışan kendi yaşamında daha özgür ve sorumlu hareket etmeyi öğrenir. Hedefler danışanla birlikte belirlenir ve süreçte aktif rolü vardır. Böylece danışan, sorunlarını anlamakla kalmaz, kendi potansiyelini keşfeder ve hayatında anlamlı değişiklikler yapabilir.
Kültürümüze uygun mu?
Terapilerin etkinliğini kanıtlamak için randomize kontrollü deneylere ihtiyacımız var. Türkiye’de deneysel çalışmalar çok sık yapılmıyor. Yapılsa da genellikle yarı kontrollü deneyler yapılıyor. Ayrıca kontrollü deney yapabilmek için öncelikle ehil Gestalt terapistlerine ihtiyacımız var; onların terapilerinin etkinliğini ölçebilmek için.
Böylesi deneyler yapılmadan, kültürümüze uygundur ya da değildir demek en fazla eğitimli bir tahmin olabilir. Bu konuda bildirilen görüşler, önermeden öteye gidemez.