Transpersonal psikoloji / Benötesi Psikoloji
Bu yazı, transpersonal psikoloji alanında yaptığım sınırlı okumaların bir özeti niteliğindedir. Yararlandığım başlıca isimler arasında, bu alanın öncülerinden olan Ken Wilber ve Stanislav Grof yer alıyor.
Transpersonal Psikoloji Nedir?
“Trans” (ötesi) + “personal” (kişisel) = kişisel olanın ötesi
Transpersonal psikoloji, “normal” kabul edilen şekilde işleyen kişiliğin ötesindeki deneyimleri de kapsayan, daha bütüncül bir psikoloji anlayışıdır.
Türkçeye genellikle “benötesi psikoloji” olarak çevrilmesi, bence de yerinde olmuş.
Abraham Maslow, üçüncü kuşak hümanist psikolojiye bir açılım getirerek bu çerçevede “transhümanistik” kavramını kullanmıştır. 1967 yılında alanın öncü isimlerini bir araya gelerek bu yeni yaklaşımı tartışmışlardır. Toplantı sonunda Stanislav Grof’un önerisi kabul görmüş ve bu yeni alanın adı transpersonal psikoloji olarak belirlenmiştir.
Transpersonal psikoloji manevi danışmanlık mıdır?
Son yıllarda maneviyatın psikoterapi içerisindeki yeri üzerine oldukça fazla konuşuluyor.
Bu konudaki karışıklıkların temelinde, birçok farklı terimin Türkçeye “manevi rehberlik” olarak çevrilmesinin büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Bu terimlerden bazıları şunlardır:
“Pastoral therapy”, “transpersonal therapy”, ve “spiritually oriented psychotherapy.”
Transpersonal psikoloji, psikolojinin alt dallarından biridir. İnsanın aşkın ve manevi yönlerini inceler; psikoterapide bu konuların açıkça konuşulmasına ve bir kaynak olarak kullanılmasına olanak tanır.
Öte yandan, manevi rehberlik (pastoral care), kökeni Hristiyanlık olan bir uygulamadır. Din görevlilerinin, zor zamanlar geçiren cemaate manevi destek sunması anlamına gelir.
Transpersonal psikoloji bütüncüldür
Transpersonal psikolojinin insan tabiatına bakış açısı, psikiyatride yaygın olarak kabul edilen biyo-psiko-sosyal modelden daha kapsayıcıdır. İnsanı, sadece biyolojik, psikolojik ve sosyal çevresiyle değil, aynı zamanda manevi (spiritüel) yönüyle de ele alır. Bu yönüyle daha bütüncül (holistik) bir yaklaşım sunar.
Transpersonal psikoloji, diğer terapi yöntemleri tarafından çoğunlukla göz ardı edilen insanın manevi boyutuna da vurgu yapar.
Psikodinamik yaklaşım, bilişsel davranışçı yaklaşım ve hümanist yaklaşım gibi önceki akımların ardından gelişmiş olan transpersonal psikoloji, bu yaklaşımların her birini kendi içinde barındırdığını savunur.
Psikodinamik yaklaşım indirgemeci bir yapıdadır. Bu yaklaşımın temelini oluşturan topografik kişilik kuramı, bireyin doğumdan sonraki geçmişini merkeze alır. Ancak benötesi psikoloji, bu bakış açısını yetersiz bulur. Çünkü bu model, doğum sürecini bile, travmatik olmadıkça, göz ardı eder.
Oysa transpersonal psikolojiye göre, çok daha geniş bir perspektif benimsenmelidir. Örneğin:
– Doğum öncesi deneyimler,
– Doğum anı,
– Kozmik bütünlük deneyimleri,
– Hiç karşılaşılmamış bile olsak, farklı kültürlerden gelen kolektif bilinç izleri…
Bu yaklaşımların baş savunucularından biri olan Stanislav Grof, özellikle doğum sürecine yoğun şekilde vurgu yapar.
Transpersonal psikolojinin araştırdığı başlıca konular şunlardır:
- Transpersonel süreçler
- Değerler
- Bütünleştirici bilinç (integrative consciousness)
- Üst düzey ihtiyaçlar
- Doruk deneyimler ve aşkın (transcendent) deneyimler
- Vecd, mistik tecrübe, varoluş, öz (self)
- Mutluluk ve iyi oluş hali (well-being)
- Huşû, hayret, beni aşkınlaştırma (self-transcendence)
- Ruh, günlük hayatın kutsanması, birlik duygusu
- Kozmik farkındalık, kozmik oyun (lila)
- Bireysel ve türler-arası sinerji
- Meditasyonun teorisi ve pratikleri
- Ruhsal yönelimler, merhamet, transpersonel birliktelik
- Transpersonel idrak ve etkinleşme ile ilgili kavramlar, deneyimler ve uygulamalar
- Ölüme yakın deneyimler
- Parapsikolojik fenomenler
- Özgecilik (altruism)
- Akış (flow) deneyimi
Transpersonal psikoloji, bu konuları yalnızca dini perspektiften değil, aynı zamanda naturalist ve felsefi açılardan da değerlendirir. Bu yönüyle disiplinler arası bir yaklaşım sunar.
Benötesi psikolojinin araştırma alanları, bazı yönlerden diğer psikoloji alt dallarıyla da örtüşmektedir. Özellikle şu alanlarla yakın ilişkisi bulunur:
- Hümanistik psikoloji
- Varoluşçu psikoloji
- Din psikolojisi
- Pozitif psikoloji
Transpersonal psikolojinin ortaya atmış olduğu görüşler
İnsan özünde iyidir.
Transpersonal psikoloji hümanist psikoloji ve pozitif psikoloji de olduğu gibi insan tabiatına optimist bir bakış açısı sunar.
Psikoz ve Hezeyanlar: Transpersonal Psikolojiden Bir Bakış
Psikoz ve hezeyanların bir kısmı, transpersonal psikolojiye göre, aslında benötesi deneyimler olabilir. Yani, bireyin yaşadığı bu olağandışı bilinç halleri, sadece patolojik birer belirti değil; aynı zamanda ruhsal bir dönüşüm sürecinin veya derin bir içsel yolculuğun parçası olabilir.
Klasik psikiyatri ise bu tür deneyimlerin temel nedenini genellikle beyindeki biyolojik bozukluklara bağlar. İlk yaklaşım olarak da çoğu zaman psikofarmakolojik tedaviye başvurur ve bu belirtileri ortadan kaldırmayı hedefler.
Transpersonal psikoloji ise psikoz ya da hezeyanları tümüyle reddetmez. Ancak her olağandışı deneyimin otomatik olarak psikopatolojik bir duruma indirgenmesine karşı çıkar. Zira bu yaklaşım, insan bilincinin çok daha geniş ve karmaşık doğasını göz ardı etme riski taşır.
Bu tür bilinç halleri gerçekten var olan, anlamlı deneyimler midir?
Yoksa yalnızca hayal gücünün, psikoaktif madde kullanımının ya da nörolojik hastalıkların sonucu mudur?
Algı dünyamızın ötesinde, sıradan farkındalığın erişemediği bilinç boyutlarının varlığı mümkündür. Rüyalar ve hipnoz gibi deneyimler bunun en bilinen örnekleridir. Aynı şekilde, hezeyanlar da bu geniş bilinç alanlarının birer dışavurumu olabilir.
Farklı kültürlerin bu tür deneyimlere yaklaşımı oldukça çeşitlidir. Bazı kültürlerde hezeyanlar bastırılmak yerine, bireyin bu deneyimlerle yüzleşmesi ve onları bir bütünlük içinde anlamlandırması teşvik edilir. Ayinler veya ritüeller aracılığıyla, bireyin bu deneyimleri dönüştürmesi ve bir tür aşkınlık (transcendence) yaşaması mümkün hale gelir.
Transpersonal psikoloji, bu tür yaklaşımların da dikkate alınması gerektiğini savunur. Bu alan, klasik psikolojinin çoğu zaman “ilkel” ya da “irrasyonel” diyerek dışladığı bu deneyimlerin bilimsel olarak araştırılması gerektiğine inanır.
Düşündüğümüzden daha fazlası olabilir.
Dünya algıladığımızdan öte olabilir.
Amaç: Eksiden Sıfıra Değil, Sıfırdan Artıya Geçmek
Bu slogan yalnızca pozitif psikolojiye ait değil. Hümanist ve transpersonal psikoloji alanında da kullanılıyordu.
Birçok geleneksel terapi yöntemi, bireyleri psikolojik belirtilerden ve sorunlardan kurtarmaya odaklanır. Yani, eksiden sıfır noktasına gelmek hedeflenir. Bu yaklaşım, sorunların ortadan kaldırılmasıyla bireyin nötr, dengeli bir ruh haline kavuşmasını amaçlar.
Oysa hümanistik psikolojide amaç yalnızca belirtilerden kurtulmak değil; bireyin yeniden aynı sorunlara düşmemesi için gelişim göstermesi ve potansiyelini gerçekleştirmesidir. Burada bireyin büyümesi, içsel kaynaklarını keşfetmesi ve yaşamla daha otantik bir ilişki kurması esastır.
Benötesi (transpersonal) psikoloji ise bu iki yaklaşımın da ötesine geçer. Bireyin sadece iyileşmesi ya da gelişmesiyle değil, aynı zamanda kendi sınırlarını aşarak aşkın (transcendent) deneyimlere yönelmesiyle ilgilenir. Bu yaklaşımda bireyin ruhsal boyutları, evrensel bilinçle kurduğu bağ, içsel derinliği ve varoluşsal bütünlüğü esas alınır.
Sonuç olarak, transpersonal psikoloji yalnızca “eksiden sıfıra” ya da “sıfırdan dengeye” değil; “denge noktasından öteye”, yani ruhsal genişleme ve aşkınlığa doğru bir yolculuğu önemser.
Farkındalık
Transpersonal psikolojide özfarkındalık (self-awareness) çok önemli bir rol oynar.
Birey kendi korkularını, endişelerini, beklentilerini, ihtiyaçlarını… tanırsa kaygılarıyla daha iyi baş edebilir, evreni ve yaratıcıyı daha iyi tanıyabilir.
Son yıllarda batı psikolojisinde önemli yer tutan farkındalık (mindfulness) da 60’lı yıllardan beri transpersonal psikolojide yer bulmuştur.
Aşkın deneyimler
Transpersonal psikolojinin bahsettiği aşkın haller şunlar olabilir;
- Birey kendisini diğer insanlarla, doğa, hayvanlar ya da bitkilerle bütün içinde hisseder.
- Daha merhametli, fedakar hissedebilir.
- Geniş bir perspektif kazanabilir.
- Daha uyumlu (otantik, içten) olabilir.
- Evrenle bir bütün içinde hissedebilir.
- …
Olağandışı bilinç halleri
Benötesi psikolojinin temel çıkış noktalarından biri, olağandışı bilinç halleri üzerinedir.
Alan öncülerinden William James gibi isimler, farklı bilinç durumlarının var olabileceğini savunmuş ve bunların psikolojinin araştırma alanına dahil edilmesi gerektiğini öne sürmüşlerdir.
Olağandışı bilinç hallerine örnekler şunlardır:
- Duyularda ve duygularda yoğun değişimler
- Çoğu zaman psikosomatik (bedensel) değişiklikler
- Ruhsal bir ölüm ve yeniden doğuş deneyimi
- Yaratıcılarla yaşanan özel deneyimler
- Fiziksel hastalıklarda iyileşme
- Çok farklı, sıradışı duygular yaşama
- Bedenden ayrılma hissi
Bu tür deneyimler, yalnızca meditasyon yapan Budistler veya tasavvufa ilgi duyan kişiler tarafından değil, çok sayıda insan tarafından yaşanmaktadır. Ancak günlük yaşamda bu tür deneyimlerden bahsedenlere genellikle şüpheyle yaklaşılır, hatta çoğu zaman alay konusu edilirler.
Olağandışı bilinç halleri, tasavvuftaki çeşitli hal ve makamlarla da ilişkilendirilebilir.
İnsanlar neden olağandışı bilinç halleri deneyimlemek istiyor?
Olağandışı bilinç hallerinin yaşanması farklı kültürlerde desteklenmiştir. Başlıca motivasyon sebepleri arasında şunlar sıralanabilir;
- Farklı boyutlarda deneyimler yaşamak
- Yaratıcıyla iletişim kurabilmek
- Doğayla bütünleşme
- Hayvanlarla kontak içine girme
- Dini bir ritüelin parçası olarak
- Hastalıkların teşhisini koymak, iyileştirmek
- Sezgileri kuvvetlendirmek. Örneğin; kaybolan objeleri, insanları, su kaynaklarını bulabilmek için
- Sanatsal yaratıcılık için
Olağandışı bilinç hallerini desteklemek için farklı kültürlerde yapılanlar
- Müzik
- Dans, sema
- Oruç
- Meditasyon, dua…
- Nefes egzersizleri
- Odaklanma
- Fiziksel acı, yoğun kan kaybı
- Sanrılara sebep olabilecek maddeler. Örneğin; farklı mantarlar, bitkiler.
- Duyguların sınırlandığı ortamlarda kalmak. Karanlık mağara, sessiz ortamlar vb.
- Yalnız kalmak, halvete çekilmek
- Düşünmek, tefekkür etmek
- Uygun olduğu düşünülen ortamlara gitmek
- Giysiler, maskeler
- Zamanlama da önemli görülür. Yılın, günün belirli zamanları seçilebilir.
Olağandışı bilinç hallerine bilim insanlarının şüpheyle yaklaşma sebepleri
Antropolojik çalışmalar, binlerce yıllık insanlık tarihinde olağandışı bilinç hallerinin toplumlarda önemli bir rol oynadığını ortaya koymaktadır.
Araştırmalar, olağandışı bilinç halleri gibi deneyimlerin sandığımızdan çok daha fazla kişi tarafından yaşandığını göstermektedir (%30–%40, Spika, B. vd., 1985). Toplumun bu konulara yoğun ilgi duyduğu da açıktır. Buna rağmen bilim insanları, bu tür bilinç halleriyle ilgili araştırmalardan uzak durma eğilimindedir.
Batı toplumlarında yaygın olan pozitivist bakış açısına göre, olağandışı bilinç halleri aslında yaşanmıyor olmalıdır. Bu tür deneyimler, sıklıkla ilkel toplumlara ait davranış biçimleri olarak değerlendirilmekte ve rapor edilen olağandışı bilinç halleri çoğu zaman psikopatolojik belirtiler şeklinde yorumlanmaktadır.
Bu tür konulara yönelmenin psikolojinin bilimselliğine zarar verebileceği düşünülmektedir. Psikoloji, yaklaşık yüz yıl önce felsefeden ayrılmıştır ve bilimsel kabul görme konusunda fizik ve biyoloji gibi diğer alanlara kıyasla hâlâ daha alt sıralarda yer almaktadır. Bu nedenle psikoloji camiasında, bilimsellik algısını zedeleyebilecek konulara karşı oldukça temkinli bir yaklaşım sergilenmektedir.
Ölüme yakın deneyimler
Benötesi psikolojinin çalıştığı konular arasında belki de en fazla dikkat çekenlerden biri ölüme yakın deneyimlerdir.
Ölümle yüz yüze gelmiş, son anda hayatta kalmış birçok insan, ruhlarının bedenlerinden ayrıldığına benzer deneyimler bildirmektedir. Örneğin; kazalardan sağ çıkanlar ya da intihar girişiminde bulunanlar bu tür deneyimleri anlatırlar.
Ölüme yakın deneyimlere bazı örnekler:
- Ruhun bedenden ayrılarak yukarıdan kendini izliyormuş gibi bir his
- Parlak bir ışıkla karşılaşma
- Ruhsal ya da dini bir figürle karşılaşma
- Daha önce vefat etmiş yakınlarla karşılaşma
Ölüme yakın deneyimler nasıl meydana geliyor?
Ölüme yakın deneyimlerin kaynağına ilişkin farklı hipotezler öne sürülmüştür. Bazıları şunlardır;
- Biyolojik kökenlidir: Bu deneyimler sinir sistemi işleyişi ve kullanılan ilaçlarla bağlantılıdır.
- Ruhun bedenden ayrıldığını gösterir: Bu deneyimler, ölümden sonra bir yaşam olduğuna dair kanıt olarak yorumlanır.
- Farklı bilinç düzeyleriyle ilgilidir: Ölüm tehlikesiyle karşılaşıldığında tetiklenen, alışılmışın dışında bilinç halleri olabilir.
- Doğum anısının geri gelmesidir: Stanislav Grof’a göre bu deneyimler, doğumla ilgili bilinçdışı anıların canlanmasıyla açıklanabilir.
Ölüme Yakın Deneyimlerin Muhtemel Pozitif Etkileri
- Ölüm korkusunda azalma yaşanabilir.
- Kişide, kendisine zarar verilemeyeceği hissi oluşabilir.
- Kendisini, henüz anlamlandıramadığı ama özel bir görev için seçilmiş biri gibi hissedebilir.
- Tanrı’nın ya da başka bir dış gücün, kendi kaderi üzerinde etkili olduğuna dair bir inanç gelişebilir.
- Ölümden sonraki yaşama dair yeni ya da daha yoğun bir inanç oluşabilir.
- Hayatı daha dolu dolu yaşama isteği ortaya çıkabilir.
- Hayatın değerini ve anlamını daha derinlemesine kavrama durumu gelişebilir.
Paranormal Nedir?
Paranormal, kimilerine göre transpersonal psikolojinin ele aldığı önemli konulardan biridir; ancak bazı çevreler tarafından tamamen reddedilmektedir.
Yapılan araştırmalar, paranormal deneyimler yaşadığını belirten kişilerin sayısının sanılandan çok daha fazla olduğunu göstermektedir. Pek çok insan bu tür deneyimleri yaşasa da, genellikle paylaşmaktan çekinir ya da yaşadıkları karşısında korku hisseder. Tüm bu deneyimleri doğrudan psikoz olarak değerlendirmek ise ayrı bir sorun oluşturmaktadır.
Paranormal Deneyimlere Örnekler:
Uzakta bulunan biriyle iletişim kurabilmek, uzakta meydana gelen olayları bilebilmek, vefat etmiş kişilerle temas kurma deneyimleri paranormal örnekler arasında sayılabilir. Carl Jung’un da bu konuda çalışmaları olmuştur.
Transpersonal psikoloji çalışmak için dindar mı olmak gerekiyor?
Transpersonal psikolojiyle ilgilenenler arasında farklı dinlere mensup kişiler olduğu gibi agnostikler de yer almaktadır. Ancak inançlı olmasalar bile, bu alandaki kişiler mistik ve manevi deneyimlere açık bir tutum sergilerler.
İnsanın manevi yönünü merkeze alan benötesi psikoloji, çoğu zaman mistik ve dini deneyimlerle yolları kesişen bir yaklaşımdır.
Transpersonal psikolojiye yöneltilen eleştiriler nelerdir?
Yeterince bilimsel değil. Albert Ellis transpersonal psikolojiyi insanları rasyonel olmayan inançlara sürüklenmesine neden olmakla eleştirmiştir. Ona göre bu yaklaşım, dogmatizme, fanatizme, mutlakçılığa ve bireyin kendisiyle narsistik biçimde ilgilenmesine yol açabilir.
Transpersonal psikologlar ise bu eleştirilerin çoğunun, benötesi deneyimlerle ilgilenen kişiler ile bu alanda çalışan bilim insanlarının birbirine karıştırılmasından kaynaklandığını savunurlar.
Transpersonal psikoloji batıdaki bilim anlayışıyla çatışmaktadır.
Batı bilimi şüpheciliğe dayanmaktadır. Şüpheci bakış açısı yaratıcı, olağanüstü varlıklar gibi birçok şeyin varlığını sorgular.
Batı bilimi deneyseldir. Gözle görülebilir ve test edilebilir olana inanmayı öngörür.
Batı bilimi materyalisttir. Bu anlayışa göre canlı olmayan objeleri algıladığımız gibi ruhani varlıkları da algılamalıyız.
Transpersonal psikoloji psikopatolojiyi nasıl açıklar?
Transpersonal psikolojiye göre psikopatoloji, yalnızca temel ihtiyaçların karşılanamamasından değil, yaşamdan anlam ve tat alamamakla ilgilidir. Bireyin adalet, yaşamın anlamı gibi felsefi ve manevi konularla meşgul olması; varoluşsal boşluk, yönsüzlük ya da amaçsızlık hissetmesi psikopatolojik sorunların kaynağı olabilir.
Bu yaklaşım, psikolojik sorunların çoğunun daha yüksek düzeydeki —öz gerçekleştirme, anlam arayışı, manevi doyum gibi— ihtiyaçların sekteye uğramasından kaynaklandığını öne sürer.
Transpersonal psikoterapi nedir?
Benötesi psikoterapi, bireyin içsel gelişimi ve aşkınlık potansiyeliyle ilgilenir. Bu yaklaşımda terapist, danışan için yalnızca bir uzman değil, aynı zamanda merhametli bir yol göstericidir.
Transpersonal psikoterapide rüya analizi önemli bir yer tutar. Rüyalardaki semboller, bireyin kişilik altyapılarının bütünleşmesine katkı sağlayabilir. Bu semboller, danışanın manevi yönünü ve aşkın kişiliğini harekete geçirebilir.
Bu yaklaşımda farkındalık egzersizleri ve meditasyon sıkça kullanılır. Özellikle takıntılı düşünceler ya da yoğun kaygılar yaşayan danışanlara meditasyon önerilebilir. Meditasyon sürecinde kimi zaman daha önce bastırılmış travmalara dair farkındalık artabilir. Bu farkındalıklar, psikanalitik çalışmaya malzeme sağlayarak terapi seanslarında işlenebilir hale gelir.
Transpersonal psikoterapiyi uygulayan bir uzmanın kendisinin dindar olması gerekmez; ancak mistik, benötesi ve aşkın deneyimlere en azından açık olması ve bu tür süreçleri bir ölçüde yaşamış olması beklenir.
Terapist, danışanın ruhsal gelişimini destekleyebilecek kitaplar önerebilir. Bu yöntem alanyazında transpersonal bibliotherapy (benötesi bibliyoterapi) olarak adlandırılır.
Ayrıca transpersonal terapistler, danışanlarının hikâyelerini dinlerken bilgelerin sözlerine, mitolojik anlatılara veya ilham verici yaşam öykülerine yer verebilir; metaforlar aracılığıyla danışanın içsel sürecini zenginleştirebilirler.
Transpersonal psikolojinin tarihsel gelişimi
“Transpersonel” terimi ilk kez William James tarafından 1905-1906 yıllarında Harvard Üniversitesi’nde verdiği derslerin notlarında kullanılmıştır.
Hümanistik psikolojinin ilk tohumları 1940’lı yıllarda atılmıştır. 1960’larda ise hümanist yaklaşım büyük bir gelişme göstermiştir. Bu gelişimde önemli katkılardan biri de Abraham Maslow’a aittir. Maslow, doruk deneyimlere ve insanın aşkın yönüne vurgu yaparak, psikolojide dördüncü bir akımın ortaya çıkması gerektiğini savunmuştur.
1967 yılında Maslow, San Francisco’da İlk Uniteryen Kilisesi’nde verdiği konferansta, “psikolojide dördüncü akım” olarak tanımladığı transpersonal psikolojiyi tanıtmıştır. Bu konuşma, birçok kişi tarafından transpersonal psikolojinin kuruluş tarihi olarak kabul edilir.
Maslow’a göre, hümanist psikoloji transpersonal psikolojiye geçişin temel basamağıdır.
Benötesi psikolojinin kökenleri nelerdir?
- Hümanistik psikoloji
- Varoluşçu psikoloji
- Psikanaliz, psikodinamik yaklaşım
- Doğu dinleri, meditasyon
- İnsan Potansiyeli Haraketi (Human Potential Movement)
- Karşıt kültür haraketleri
- Farkındalık
- Psikoaktif maddeler arasında yer alan ve sanrıya sebep olan psikedelikler (örneğin LSD, psikedelik mantarlar) üzerine birçok araştırma yapılmıştır. 1960’ların yaygınlaşan uyuşturucu kültüründe bu tür çalışmaları yürüten önemli isimler arasında Stanislav Grof, Richard Alpert ve Timothy Leary bulunmaktadır.
Transpersonal psikoloji, doğunun mistik deneyimlerini Batı psikolojisine taşımıştır.
Benötesi psikoloji, Budist, Hindu ve Sufi psikolojilerinden önemli ölçüde yararlanmıştır. Özellikle meditasyon uygulamalarını kaynak olarak kullanmıştır.
Transpersonal psikolojinin öncüleri
- William James
- Otto Rank
- Roberto Assagioli
- Abraham Maslow
- Anthony Sutich (Transpersonal Psikoloji Dergisinin kurucu editörü)
- V. Frankel
- Stanislav Grof
- Robert Frager
- Ken Wilber
- Michael Washburn
- Stanley Krippner
- Richard Maurice Bucke
- Carl Jung (Kimilerine göre transpersonal psikolojinin çalıştığı bazı konuları çalışmış olsa da farklı bir bağlamda çalışmıştır. Transpersonal psikoloji alanında görülmemelidir.)
Richard Maurice Bucke
Bucke (1837–1902), Kanadalı ünlü bir psikiyatristtir ve insan bilinci üzerine özgün bir model geliştirmiştir. Dini dogmaların ötesinde, insanın manevi bir boyutunun da var olduğunu savunmuştur.
Bucke’in modeline göre üç farklı bilinç seviyesi vardır; bunlar aktif, entelektüel ve ahlaki tabiatlara dayanmaktadır:
-
Basit bilinç (Simple-consciousness): Hayvanların da sahip olduğu bilinç düzeyidir. Duyularla algılananların farkında olmaktır.
-
Kendini bilme (Self-consciousness): Sağlıklı bir insanın sahip olduğu bilinç seviyesidir. Düşüncelerimizin ve kendimizin farkında olmaktır.
-
Kozmik bilinç (Cosmic-consciousness): Mistik bir düzeydir. Bireyin tüm kozmosu algılayabildiği, evrensel bilinç halidir.
Bucke, kozmik bilinç seviyesine ulaştığını düşündüğü 13 kişiye özellikle dikkat çekmiştir. Bu isimler arasında Gautama Buddha, Hz. İsa, Paul, Plotinus, Hz. Muhammed, Dante, Las Casas, John Ypes, Francis Bacon, Jacob Behmen, William Blake, Balzac ve Walt Whitman yer almaktadır.
William James
William James (1842 – 1910) benötesi psikolojinin babası (bazılarına göre ise Amerikan Psikolojisinin babası) olarak tanınır. Transpersonal kelimesini İngilizce konuşulan ülkelerde ilk olarak kullanan kendisidir.
- William James psikoaktif ilaçlarla deneysel çalışmalarda bulunmuştur.
- Parapsikoloji diye anılan alanın öncülerindendir. Bilinç dışı, bilinç ayrışması ve çoklu kişilik ile ilgilenmiştir.
- Karşılaştırmalı din alanını araştırmıştır. Asyalı meditasyon hocalarıyla ilk irtibat kuran Amerikalılardandır.
- Mistik deneyimlerin psikolojisi üzerine ilk yazan isimlerden biri olmuştur.
- William James bilinç dışını araştırmanın çok farklı bilinçlere de kapı aralayabileceğini iddia etmiştir.
- William James radikal deneyciliği (radical empiricism) benimsemiştir.
- Darwin’in görüşlerini savunmuştur.
Carl Gustav Jung
“Transpersonal” kelimesinin kökeni Carl Gustav Jung’a dayandırılır. Jung, Almanca’da “überpersönliche” yani “benötesi” kavramını kullanmıştır. Onun benötesi anlayışı, bireysel bilinçdışının ötesine geçen kolektif bilinçdışı kavramına dayanır. Jung’a göre kolektif bilinçdışı, tüm insanlığın ortak psikolojik mirasını içerir ve arketiplerle kendini gösterir.
Jung, yaşamı boyunca yalnızca psikiyatriyle değil; simya, medyumluk, mitoloji, dinler tarihi ve doğu felsefeleri gibi birçok alanda derinlemesine çalışmalar yapmıştır. Ona göre insanın manevi gelişimi, özellikle orta yaşlarda ortaya çıkan bir olgunlaşma sürecinin parçasıdır ve bireyin kendi özüne yönelmesiyle mümkündür.
Her ne kadar Jung maneviyat ve aşkınlık gibi konularla yakından ilgilenmiş olsa da, transpersonal psikoterapist olarak kabul edilmez. Transpersonal psikolojiye olan katkısı daha çok kavramsal ve bilimsel düzeyde değerlendirilir. Onun açtığı teorik yollar, transpersonal psikolojinin temellerine ilham vermiştir.
Roberto Assagioli, Psikosentez
Roberto Assagioli, Carl Jung’un çalışma arkadaşı olarak bilinir ve psikanalizi İtalya’ya taşıyan önemli isimlerden biridir.
1888-1974 yılları arasında yaşamış olan Assagioli, psikanalizi eleştirerek mistisizm ile tıp arasında bir köprü kurmayı amaçlamıştır. Geliştirdiği psikosentez modeli, bireyin özgür iradesine ve bütüncüllüğüne vurgu yapar. Bu model, yalnızca bireysel bilinçle değil, aynı zamanda ruhun daha geniş boyutlarıyla da ilgilenir.
Assagioli’nin çalışmaları 1920’lerde ortaya çıkmış olsa da, eserleri 1960’larda İnsan Potansiyeli Hareketi ile birlikte yeniden ilgi kazanmıştır.
Ona göre, bireyin ego gelişimi sadece kendisi için değil, aynı zamanda toplumun gelişimi için de olumlu sonuçlar doğurur. Bu görüş, birey ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimi vurgular.
Assagioli, Freud’un bilinç modeli üzerine geliştirdiği ve “yumurta diyagramı” (egg diagram) olarak anılan topografik yapıyı ortaya koymuştur. Bu model, Freud’un bireysel bilinç ve bilinçdışı kavramlarına ek olarak, kollektif bilinçdışı ve bireyin aşkınlık deneyimlerini de kapsayarak daha bütüncül bir yaklaşım sunar.
Ayrıca Assagioli, yedi farklı kendini gerçekleştirme modeli tanımlamıştır. Buna göre birey, topluma yararlı olacak şekilde kendini çeşitli biçimlerde gerçekleştirebilir; örneğin kahraman, sanatçı ya da bilim insanı olarak. Bu yaklaşım, bireysel gelişim ile toplumsal fayda arasında güçlü bir bağ kurar. Assagioli’nin sıraladığı modeller şunlardır: Kahramanlık, Aydınlanma, Çaba, Yaratıcılık, Bilim, Kendini adama, Ritüeller.
Assagioli’nin görüşleri, kendisinden sonra gelen Stanislav Grof gibi birçok transpersonal psikoloji uzmanına ilham kaynağı olmuştur.
Abraham Maslow, transpersonal psikolojinin temel kavramlarını incelerken, Roberto Assagioli daha çok bu alandaki pratik uygulamalara odaklanmıştır. Günümüzde hala psikosentez alanında eğitim alıp uygulama yapan birçok terapist bulunmaktadır.
Stanislav Grof (1931 – )
1931 yılında Prag, Çek Cumhuriyeti’nde dünyaya gelmiştir. Gençliği, dinden ve maneviyattan uzak, daha çok pozitivist bir dünya görüşüyle şekillenmiştir. Tıp eğitimi süresince bu pozitivist bakış açısına daha da yakınlaşmıştır.
Psikanalist olma isteği, onu psikiyatri alanına yönlendirmiştir. Uzun bir dönem kendi üzerinde psikoterapi uygulayarak deneyim kazanmış ve psikoterapist olmuştur.
1967 yılında Amerika’ya göç ederek John Hopkins Üniversitesi’nde Psikiyatri Araştırmaları bölümünde görev yapmıştır. 1973’te ise, hümanist psikoloji, insan potansiyeli hareketi ve gestalt terapi ile tanınan Esalen Enstitüsü’nde çalışmalarına başlamıştır.
Transpersonal konularla tanışması ise alışılmışın dışında bir yoldan olmuştur: Bilimsel bir deney kapsamında LSD deneyimlemiştir. Bu deneyim, farklı bilinç düzeylerinin varlığına olan inancını pekiştirmiştir.
Psikedelik maddelerle yapılan araştırmalar
LSD ve benzeri halüsinasyon yaratan maddeler bir dönem psikoterapi sürecinde kullanılmaktaydı. Bu maddelerin terapi sürecine katalizör etkisi yaptığı düşünülüyordu. İlacın etkisiyle, psikanaliz sırasında bireyin bilinçdışını araştırırken gösterdiği direnç kırılabiliyordu. LSD etkisiyle ortaya çıkan semboller ve hayallerin anlamı üzerine çalışmalar yapıldı; bu deneyimler yalnızca halüsinasyon olarak değil, mistik bir açılım olarak da değerlendirildi.
Stanislav Grof, LSD etkisi altındaki çalışmalarda, çocukluk travmalarının kolayca yüzeye çıktığını gözlemledi. Ayrıca, evrensel temaların da sıklıkla ortaya çıktığını fark etti. Bunlar arasında ölüm, doğum travması (Otto Rank’in teorilerine dayanır), yaşlanma ve fiziksel ağrılar gibi temalar yer almaktadır.
Grof’un hastalarından bazıları, süreç sırasında “tüm evrenin ızdıraplarını hissettiklerini” ifade ettiler. Tedavi sonunda ise, insanlığa karşı sevgi, alçakgönüllülük, yardımlaşma ve güzelliği takdir gibi aşkın deneyimler ortaya çıktı.
Zamanla, bu tür maddelerin bağımlılık yapıcı etkileri ve zararları daha iyi anlaşıldıkça, bu uygulamalar ve deneysel çalışmalar sona erdirildi.
Holotropik nefes tekniği nedir?
Stanislav Grof ve eşi Christina Grof, holotropik nefes tekniğini geliştirmişlerdir. Bu teknikle, olağanüstü bilinç hallerini deneyimlemenin mümkün olduğu ileri sürülür. Egzersiz sırasında ortaya çıkan semboller ve vizyonların, sadece bilinçdışına değil, aynı zamanda aşkınlığa da kapı aralayabileceği iddia edilir.
Holotropik nefesin çalışma mekanizması, geleneksel spiritüel uygulamalardan biri olan zikir çekmenin etkilerini anlamaya ve açıklamaya yönelik çalışmalarda da referans olarak kullanılmıştır.
Doğum travması
Stanislav Grof, psikanalizi oldukça indirgemeci bulmaktadır. Psikodinamik yaklaşım, bireyin yaşadığı sorunları genellikle doğumdan sonraki çocukluk travmalarına bağlarken, Grof doğumun kendisinin çok daha önemli bir travma olduğunu ve bu noktanın genellikle göz ardı edildiğini düşünür.
Grof’un gözlemlerine göre, birçok kişi holotropik nefes tekniği uygulaması sırasında doğum anına dair travmatik anıları hatırlamakta ve bu deneyimler terapötik süreçte önemli bir yer tutmaktadır.
Robert Frager
Robert Frager, transpersonal psikoloji alanında önemli katkılar sunmuş, özellikle maneviyatla psikolojiyi birleştiren çalışmalarıyla tanınan bir sosyal psikologdur. Türkiye ile de yakın ilişkileri olan Frager, Kuzey Amerika’da çalışmalarına devam etmektedir.
1975 yılında, Stanford Üniversitesi’nde Benötesi Psikoloji Enstitüsü’nü (The Institute of Transpersonal Psychology) kurmuştur. Bu enstitü daha sonra Sofia Üniversitesi adını almış ve Kaliforniya’nın Palo Alto şehrinde faaliyet göstermeye devam etmektedir. Frager, aynı zamanda Transpersonal Psikoterapi Enstitüsü’nün başkanlığını yapmıştır.
Yahudi bir ailede doğan Robert Frager, gençliğinde uzun yıllar Budizm, yoga ve meditasyonla ilgilenmiştir. 1981 yılında ise İslamiyet’i benimsemiş ve tasavvufa yönelmiştir. Halveti-Cerrahi tarikatına mensup olan Frager, Muzaffer Ozak’ın halifelerinden biridir ve Amerika’da bu tarikat adına faaliyet göstermektedir. Türkiye’de “Şeyh Ragıp” ismiyle de tanınmaktadır. Eşi Türk kökenlidir. Frager aynı zamanda bir Aikido hocasıdır.
Robert Frager, sufiliğin özü olarak başkalarına hizmet etmeyi ve kalpleri onarmayı görmektedir. Onun şu sözü bu anlayışı yansıtır:
“Sufi olmak başkalarına hizmet etmek ve onurlandırmaktır. Bu dünyada birçok kalp kırıldı ve bu kalpleri iyileştirmeye çalışarak Allah’a hizmet edebiliriz. Böylesi bir faaliyet bizim de kalplerimizi açar.”
Robert Frager’in Türkçeye çevrilen kitapları şunlardır:
- Manevi Rehberlik ve Benötesi Psikoloji Üzerine Paylaşımlar
- Sufi Terapistin Sohbet Günlüğü
- Kalp, Nefs, Ruh
- Aşktır Asıl Şarap
Bu eserler, Frager’in hem psikoloji hem de tasavvuf alanındaki birikimlerini bir araya getirerek okuyucuya hem akademik hem de manevi bir derinlik sunmaktadır.
Ken Wilber (1949 – )
Ken Wilber’ın transpersonal psikolojinin gelişmesinde ve tanınmasında önemli katkıları bulunmuştur. Fakat şunu ifade etmekte yarar var. 1983 yılından itibaren kendi geliştirmiş model olan integral psikoloji (integral psychology) ismini kullanmayı tercih etmiştir.
İntegral psikoloji yalnızca psikolojinin önde gelen görüşlerini bir araya getirmiyor. Yanısıra felsefe, bilim, sanat, bilinç halleri, toplumsal ve ruhsal gelişimi bir araya getiriyor.
Wilber teorilerinin merkezine koymuştur manevi gelişimi. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşini andırır.
Wilber insanı anlamak için bilimsel ve ruhsal boyutları bir araya getirmiştir.
Ken Wilber için bilincin Einstein’ı lakabı takılmıştır.
Transpersonal psikoloji
Sizden gelen sorular ve cevaplar
1) Transpersonal psikoterapi alanında önerebileceğiniz kaynaklar nelerdir?
Açıkçası, herkesin okuma serüveni ve ihtiyaçları farklıdır. Kitap tavsiye etmenin, kişinin otonomisine zarar verebileceğini düşünüyorum. Zaten bu alan, hümanist psikoloji gibi, doğası gereği direktif olmayı sevmeyen bir yaklaşım içeriyor.
Sizin için, bu alanda hangi kaynakların bulunduğundan bahsedebilirim. Alanın öncüleri ve farklı açılardan bu alana katkı sunmuş isimler arasında Abraham Maslow, Otto Rank, Carl Jung, William James, Roberto Assagioli, Stanislav Grof, Ken Wilber ve Robert Frager yer alıyor. Türkçe yayınlarıyla bilinen bir diğer isim ise Dr. Mustafa Merter’dir.
2) Hangi rahatsızlığı olan kişilerde daha etkili olmuştur?
“Daha etkili olmuştur” gibi bir soruya sağlıklı bir yanıt verebilmemiz için, bu alanda birçok randomize kontrollü çalışmanın yapılmış olması gerekir. Ancak en çok araştırılan psikoterapi yöntemlerinde bile çalışmalar genellikle kolay protokollendirilebilecek birkaç belirgin patolojiyle (örneğin depresyon, kaygı bozuklukları) sınırlı kalmaktadır.
Psikoterapi araştırmaları , tıp modelini temel alarak yürütülür ve bu model psikopatolojiyi belli tanımlarla sınıflandırır. Ancak bu tanımlar, hümanist, varoluşçu, transpersonal ya da sistemik yaklaşımların insan anlayışıyla çelişebilir. Bu yaklaşımlar, bireyleri hastalık tanımlarıyla etiketlemeye karşı etik bir duruş sergiler.
Psikodinamik yaklaşım ise kendi içinde gelişimsel süreçlere dayalı psikopatoloji tanımlarına sahiptir. Davranışçı yaklaşımlar da öğrenme ilkelerine dayalı tanımlar kullanır. Dolayısıyla, farklı psikoterapi yöntemlerinin psikopatoloji anlayışları genellikle tıbbın kullandığı modelle örtüşmez.
Bir diğer önemli zorluk ise şudur: İnsanın aşkınlık deneyimleri ya da manevi boyutu gibi konulara odaklanan bir terapi yaklaşımını nasıl yapısallaştırabilir, nasıl standart bir protokole dönüştürebilirsiniz? Oysa randomize kontrollü çalışmalar için bu tür bir yapısallaştırma şarttır.
3) Bu terapi ekolünün eğitimi nerede alınabilir?
Türkiye’de Mustafa Merter’in girişimiyle bazı eğitimler sunulduğunu duymuştum. Başka eğitim verenler var mı bilmiyorum.
Almanca konuşulan ülkelerde sigortaların karşılama durumları nedeniyle çok ilgi henüz yok.
İngilizce konuşulan ülkelerde hümanist psikolojinin çatısı altında ya da bağımsız olarak eğitim verenler var. Bu eğitimlerden bazıları genel transpersonal psikoloji çerçevesinden ziyade mesela Stanislav Grof’un holotropik nefes çalışması hakkında verdiği eğitimler gibi olabiliyor.
4) Psikotik ataklar, aşkınlık, vecd hâli gibi durumlara bakışı nasıldır?
Psikoz ve hezeyan gibi deneyimleri, olası benötesi (transpersonal) deneyimler olarak görür. Bu nedenle klasik psikiyatride olduğu gibi sadece beyinle ilişkilendirip tamamen reddetmez. Her türlü olağandışı deneyimin psikopatolojik olarak nitelendirilmesine itiraz eder. Bu tür deneyimlerin normal bilinç hâlimizin dışında olabileceğini savunur. Açık fikirli olmamız gerektiğini ve bu deneyimlerin araştırılmasının önemli olduğunu söyler. Cevabı buldumdan çok aramalıyız diyen bir alan.
5) Transpersonal terapinin belli aşamaları var mı?
5) Transpersonal terapinin belli aşamaları var mı?
Transpersonal terapi, kişi merkezli terapi ya da gestalt terapi gibi belirli bir kurucusu olan, net sınırları çizilmiş bir terapi yöntemi değildir. Daha çok benzer ilkeleri benimseyen ve bu alanda çalışan farklı isimlerin bir araya geldiği bir yaklaşımdır. Bu kişiler arasında Abraham Maslow gibi hümanist psikolojiyle özdeşleşmiş isimler olduğu gibi, Otto Rank ve Carl Jung gibi daha çok psikodinamik yaklaşımla çalışanlar da bulunmaktadır. Çalışma yöntemleri ise oldukça çeşitlidir.
Transpersonal psikoloji – Bilimsel dergiler
- ATP – Journal of Transpersonal Psychology (Transpersonal Psikoloji Dergisi)
- International Journal of Transpersonal Studies
- Journal of Transpersonal Research
Transpersonal psikoloji – Uluslararası kuruluşlar
- The Institute of Transpersonal Psychology
- ATP – Association for Transpersonal Psychology
- ITA – International Transpersonal Association
- Stan Grof tarafından 1978 yılında kurulmuştur. 2004 yılında kapanmış, 2009 yılında tekrar kurulmuştur.
Transpersonal psikoloji – Ulusal kuruluşlar
- Benötesi Psikoloji ve Psikiyatri Derneği – Siz bu yazıyı okududuğunuz vakit aktif olmayabilir dernek.
Transpersonal psikoloji – Bu yazıda faydalanılan kaynaklar
Wulff, D. M., Mehmetdoğlu, A. U., & Uysal, S. (2006). Transpersonel (benötesi) psikoloji. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (30), 243-254.
Grof, S. (2014). The Healing Potential of Non-Ordinary States of Consciousness. Transpersonal Project.
Scotton, B. W., Chinen, A. B., & Battista, J. R. (1996). Textbook of transpersonal psychiatry and psychology. Perseus.
Shorrock, A. (2007). The transpersonal in psychology, psychotherapy and counselling. Springer.