Danışan: İşte böyle terapist hanım. Çok afedersiniz karım bana … çekti.”
Danışan: Ben de işte şimdi sizin yanınızda kötü konuşuyorum ama herif harbi … Görseniz siz de hak verirsiniz. Hatta yanımda resmi var telefonumda. Durun göstereyim…”
Danışan: Sonra ben de dedim ki adam ben senin… Neyse yanınızda şimdi…
Danışan: “Bana “O” ile başlayan yakıştırmada bulundu… Bilmem ne…
Danışan: Hay ben kafamın içine… Demez olaydım…
Danışan: Şimdi terapist hanım, Ramazan günü de şimdi, ağzımı bozucam…
Danışan: Sanki mutluluk bize … dönmüş … Bu nedir ya! Tam diyorum unuttum başkasıyla bir şey yaşıyacam o beni bırakmıyor bu seferde. Bi o, bi ben…
(Vaka örnekleri kurgusaldır.)
Bazı danışanlarım kendilerini zor tutuyor; bazılarıysa utana sıkıla argo ifadeler kullanıyor.
Pek çok danışan, seanslarda argolu bir dil kullanabiliyor. Bazı terapistlerin bu dile eşlik ettiğine de şahit oldum.
Oldukça sık rastlanan bir durum bu. Ancak psikoterapi eğitimlerinde ya da süpervizyonlarda bu konunun özel olarak ele alındığını hiç görmedim. Psikoterapi etiği başlıklarında da genellikle yer bulmuyor.
…
Kafamdaki sorular
- Terapi ortamında küfür konusu neden bir tabu ve neden neredeyse hiç incelenmiyor?
- Danışanlar küfür ederek asıl duygularının üzerini mi örtüyorlar?
- Terapistlerin bu konudaki yaklaşımı genellikle şöyle: “Terapi, danışana güvenli bir ortam sunar. Danışan terapide her şeyi konuşabilir.” Peki danışan gerçekten her istediği şekilde mi ifade edebilir kendini?
Örneğin şöyle denebiliyor: “Her istediğin konuda konuşabilirsin, bu konuda sana direktif olmayacağım. Ama şekil ve üslupta bir çerçevem var.”
Burada bir çelişki yok mu? - Terapistler olarak “düzgün konuşma” konusunda bir tür rol model mi olmalıyız?
- Uyum mu, kibarlık mı?
- Küfür, terapi sürecinde ne kadar sıklıkla kullanılıyor? Hangi durumlarda ortaya çıkıyor? Fonksiyonları neler olabilir?
- Danışanlar bu durumu nasıl yaşıyor ve değerlendiriyorlar?
- Terapist, argo ya da küfre alışık değilse ve bundan rahatsız oluyorsa bu rahatsızlığı dile getirmeli mi? Yoksa danışanın kendini özgürce ifade edebilmesi adına yutkunmalı mı?
- Rahatsızlığına rağmen devam etmesi, karşı aktarımını ve negatif duygularını artırmaz mı?
Açıkçası şimdiye kadar danışanını küfürlü konuşmaması yönünde uyaran bir terapist görmedim. Zaten danışanın kendi meselesi yeterince ağır ve karmaşık; bir de bu konuyu mu dert edelim?
Maalesef bu soruların çoğuna yanıt verebilecek bilimsel araştırmalar henüz yok. Google Akademik’te “terapide küfretmek” konusunu araştırdığınızda neredeyse hiçbir kaynağa ulaşamıyorsunuz. Zaten terapi bağlamı dışında da “küfretmek” üzerine yapılan bilimsel çalışma sayısı çok az. Belki de araştırmacılar, “ne üzerine uzmansınız” sorusu karşısında daha cilalı başlıklarla görünür olmayı tercih ediyorlar.
Kim ortalıkta “Ben küfür üzerine doktora tezi yazdım” demek ister ki?
Argolu, küfürlü konuşmanın etkileri neler?
Danışanın küfürlü ya da argolu konuşmasının şu gibi olumlu etkileri olabilir.
Kavga etmek yerine küfretmeyi seçen ilk insan uygarlığın kurucusuydu. – Sigmund Freud
Danışanlar yoğun duygular altında küfredebiliyor. Hayal kırıklığı, öfke, üzüntü… Bu duygular başkalarına karşı olabilir terapide konu edilen, danışanın kendisine karşı ya da terapiste karşı. Daha filtrelemeden, daha otantik çıkıyor belki de bu küfürler. Danışanın savunma mekanizmalarının gevşediğini gösteriyor olabilirler. İçinde artık tutamadığı duyguların ortaya çıkış şekli olabilir. Kendilerini güvende hissettiklerinin bir göstergesi olabilir. Belki de güven ve sınırları test ediyorlar.
- Küfürlü konuşmanın kendilerini rahatlattığını iddia edenler var.
- Argoyu samimiyet ifadesi olarak görülebiliyor.
- Bazen uzun uzadıya anlatılması gereken bir durum bir küfür ya da argo ile tam yerini bulabiliyor. “Abi herif tam bir… “
- Bazı danışanlar için küfürlü konuşma ekmek, su gibi. Utanarak küfretmekten çekiniyorlar terapide. Fakat kendilerini küfürsüz nasıl ifade edeceklerini bilemeyebiliyorlar.
- Bazı bilimsel çalışmalar küfreden bireylerin rahatlayarak daha az fiziksel şiddete yönelebileceklerini iddia ediyor.
- Küfür sürece mizah katarak acı ile baş etmeyi de kolaylaştırabiliyor…
- Özellikle kaygılı danışanlarımız terapi sürecinde de her söylediklerine aşırı özen gösterip bizlerle de çekinceli bir şekilde konuşabiliyorlar. Özellikle de ilk seanslarda. Danışanın küfrediyor oluşu, kendisini rahat hissettiğinin bir göstergesi de olabilir. Belki de fazla rahat…
Kötü konuşmanın iyi etkilerini öven kitaplar da mevcut. Göz atmak isterseniz: Black Sheep: The Hidden Benefits of Being Bad. Swearing Is Good for You: The Amazing Science of Bad Language.
Danışanın küfürlü ya da argolu konuşmasının muhtemel olumsuz sonuçları
Danışan, onca emek, para ve zaman harcadıktan sonra gelip Tarantino filmlerindekine benzer bir dille konuşmaya başlarsa ne olur?
Ya küfür sadece bir basamaksa? Peki ya bu aşırı samimiyet başka şeylere de kapı aralıyorsa?
Belki de danışan, gerçek duygularını bu yolla ifade etmekten kaçınıyordur.
Küfrün arkasında yatan içsel çatışmalar görünmez kalıyor olabilir.
Terapistler, küfürlü konuşan danışanına alan tanımak ya da ona samimi bir geri bildirimde bulunmak konusunda çeşitli kaygılar yaşayabilir:
“Ya bunu klinikte birileri duysa, hakkımda ne düşünürler?”
“Bu şekilde tanınmak bana danışan kaybettirir mi?”
“Meslektaşlarım beni kınar mı?”
Kibarlık mı, uyumlu olmak mı?
Biraz zihin jimnastiği yapalım.
Doktorumuzu ziyaret ettiğimizde her türlü mahrem konuyu konuşabiliriz. Üniversitede ise her konu bilimsel olarak değerlendirilebilir. Ama hocamızla ya da doktorumuzla konuşurken kibar olmaya özen gösteririz.
Peki, uyumlu (congruent) olmasını arzuladığımız terapist-danışan ilişkisinde ne olmalı? Uyum mu, kibarlık mı öncelenmeli? Konunun farklı boyutlarını değerlendirelim.
Terapi süreci, kibar olunması gereken bir resmi daire gibi olmamalı. Amaç, etiketlerden sıyrılarak uyumlu olabilmek olmalı.
Danışanın çekincelerini körükleyen aktarımlar (transference) olabiliyor.
Birçok insan, terapi ilişkisini doktorlarla olan ilişkisine benzetebiliyor. Bunun dışında danışan, sizi annesine ya da babasına benzetebilir. Bu durumda yanınızda küfürlü ya da argo bir dil kullanmaktan ya daha çok çekinebilir ya da tam tersine daha rahat hissedebilir.
Ailede kullanılan dilin üslubu; yakınlık, güç dengeleri ve bu dengelere karşı duyulan isyanın bir göstergesi olabilir.
Örneğin, danışanın öğretmeni onu sürekli küfürlü konuştuğu için eleştiriyor ve uyarıyorsa, terapistin de aynı şekilde uyarması, terapi sürecinde pedagojik bir rol üstlenmesi gibi algılanabilir.
Kültür, sınıf farklılıkları
Örneğin, bazı meslek gruplarında küfretmek, sosyalleşmenin bir parçası olabiliyor. Danışanlar, küfrün asla tolere edilmediği ya da tam tersine sürekli bir parçası olduğu ortamlardan geliyor olabilirler.
Psikiyatri ortamının ayrıcalıkları
Genel anlamda, psikiyatri hastalarına hastanelerde daha ayrıcalıklı davranıldığını düşünenlerdenim. Çünkü yeni intihar etmiş veya büyük travmalardan geçmiş hastalara çok fazla müdahale edilmez. Örneğin, hastalar pencereyi açıp sigara içtiklerinde uyarılmayabilirler. Hasta-danışan ilişkisi de görece daha samimi olabilir.
Küfür gerçek duyguları gizler mi?
Benim asıl ilgimi çeken mesele şu: Zaten birçok danışanımız kendini ifade etmekte güçlük çekiyor. Küfür yolu ile bunu yapabiliyorsa, neden onları kısıtlayalım?
Ama küfrettiklerinde tam olarak duygularını ifade etmiş oluyorlar mı? Açıkçası bundan da emin değilim. “Bu küfrün anlamı ne şimdi?” diye sormak gerekiyor. Bazen öfke, bazen hayal kırıklığı… liste uzar. Yani küfür bazen gerçek duyguları da kapatabiliyor.
Maskeler, gerçek benlikler…
Konu argo ve küfür olunca insan nereden başlayacağını bilemiyor. Aklıma ilk gelenler şunlar:
- Carl Rogers ve uyum
- Fritz Perls ve yüzleştirme
- Winnicott’un gerçek benlik – sahte benlik ayrımı
- Jung ve persona ile gölgelerimiz
Danışanların makul ölçülerdeki küfürlerine ket vurursak, gerçek benliklerinden uzaklaşabilecekleri kaygısını yaşarız. Dış dünya ile zorunlu temaslarında kullandıkları personalarla değil, gerçek benlikleriyle çalışmak isteriz. Bu gerçek benlikte argolu, küfürlü, yetişkin hâller de olabilir.
Peki ya psikoterapist?
- Küfreden terapist elitist rolünden çıkarak daha içten ve samimi olmaz mı?
- Terapistler olarak danışanımıza uygun sosyal davranışlar konusunda model olmayı, uyumlu olmaya tercih mi etmeliyiz?
Danışanlarımızın duygu durumlarına uygun yanıtlar vermeye çalışırız. Mümkün olduğunca onların dilini kullanmaya özen gösteririz. Danışanımız psikiyatride ağır ilaçlar kullanıyorsa, onunla birlikte yavaşlayabiliriz. Başka bir danışanla bu durum farklılık gösterebilir.
Peki, danışanımız küfürlü konuşmayı gayet uyumlu bir şekilde sürdürüyor ve bu onun doğal diliyse, biz nasıl karşılık vermeliyiz? Bir de şu açıdan bakalım: Bu soruya verilecek yanıtı, terapistin günlük hayatında küfürlü konuşup konuşmadığı etkiler mi? Yani terapist gündelik yaşamında sıkça küfür kullanan biriyse, danışanlarının yanında kibar olmaya çalışması içten bir davranış olur mu?
Kişi merkezli terapinin en çok kullandığı teknik danışanın sözlerini yansıtmaktır. Yansıtma yaparken küfürleri pozitif yeniden çerçevelemeli miyiz.
Danışanlarımızın kullandığı metaforların gücüne inanıyoruz. Peki ya bu metafor küfür içeriyorsa? Böyle bir durumda metaforu yumuşatmalı ya da düzenlemeli miyiz? Örneğin:
Danışan: Beni … gibi ortada bıraktı gitti.
Terapist: Hayal kırıklığı içinde bırakılmış olmak sizi oldukça etkilemiş olmalı. Peki nasıl baş etmeye çalıştınız?
Sizi bilemiyorum ama gözlemim şu: İnsanlar “hatalarının” düzeltilmesinden rahatsız olabiliyorlar. Danışan, böyle bir yeniden çerçevelemeyi “bak, terapist terbiyeli konuş uyarısı yapıyor” şeklinde algılayabilir. Konuşurken kelimelerini seçmeye başlayıp gerilebilir. Ahlaki olarak yargılandığını düşünebilir.