Kitap incelemesi: Erol Göka “Hayatın anlamı var mı”

Hayatın Anlamı Üzerine: Notlar ve Düşünceler

Hayatın anlamı hakkında yazılmış, çizilmiş sayısız kaynak var. Prof. Dr. Erol Göka, bu konuyu varoluşçu felsefenin ışığında, psikiyatrik bir bakış açısıyla ele alıyor. Hayata ve Aşka adlı kitabında “Hayatın anlamı var mı?” sorusuna yanıt aramıştı. Elimdeki bu yeni kitabında ise meseleyi daha da derinleştiriyor. İnsan, iç dünyasında hayatın anlamını nasıl dert eder, anlamsızlık sorunlarını nasıl yaşar, bunları sorguluyor. Bunu yaparken tanımlaması oldukça güç olan “hayat” ve “anlam” kavramlarına takılıp kalmadan, yoğun bir felsefi tartışmanın içine girmiyor.

İnsan da hayat da oldukça karmaşık. Yine de sabırla bu konulara eğilmeliyiz. Zira hayat mücadelesi verebilmek için önce hayatı anlamlandırmamız gerekiyor. Hayata vereceğimiz anlam, yapacağımız tercihleri de büyük ölçüde belirler.

______________________________________________________

Yeni bitirdiğim bu kitabı okurken, kendi içsel süzgecimden geçirerek aldığım notları derledim bu yazıda. Dolayısıyla bu yazı, Sayın Göka’nın yazdıklarından ziyade, benim o kitaptan özümsediğim, zihnime ve kalbime sığabilmiş olanları içeriyor.

Yalnızca ruh sağlığı alanında çalışanlara değil, herkese faydalı olabileceğine inandığım bu kitabı okumak isteyenlere yazımla fikir verebilmeyi umuyorum.

________________________________________________________

Hayat bir armağan mı yoksa yük mü?

Kimi zaman bu dünyadaki varoluşumuzu, ebedi bir hammallığa mahkûm gibi deneyimliyoruz. Oysa hayatı bize sunulmuş bir armağan olarak görmeyi seçersek, şükredeceğimiz birçok şey bulabiliriz.

Anlamın anahtarları: İrade ve Arzu

Hayatın anlamını kavrayabilmek için önce irade ve arzuyu anlamamız gerekiyor. Göka, bu konuda şu önkabulle yola çıkıyor:

İnsanlar irade sahibidir; özgürce hayatlarına anlam verebilirler ve vermelidirler de.

Kimi insanlar kendilerini hayatlarının başrol oyuncusu gibi hissetmezler. Yaşamlarını sanki bir akvaryumu izler gibi seyrederler. Elbette hayatımızda kontrol edemediğimiz birçok şey var. Ama irademizin rolü ne kadar belirleyici?

Psikoterapinin irade konusundaki çelişkisi şudur: Terapinin temel vaadi “yeterince çabalarsanız değişebilirsiniz.” Fakat aynı zamanda birçok terapi kuramı, bireyin yaşadığı sorunların kaynağını çevresine ya da çocukluğuna bağlar. Bu da bir çelişki yaratır.

Değişim Mümkün mü? Neyi, ne kadar değiştirebiliriz?

Bu sorulara yanıt ararken iki önemli şeye bakmak gerekiyor:

  • Modern kişilik yaklaşımları

  • Çocukluk yaşantılarının psikodinamik etkileri

C.R. Cloninger’a göre;

  • huy” doğuştan gelir ve değişmez
  • “karakter” ise sonradan oluşur ama ancak sınırlı ölçüde değiştirilebilir.

Mademki huy değişmez, karakteri de değiştirmek zor. O halde psikoterapinin amacı nedir?

Günümüzdeki birçok terapi yöntemi, kalıcı bir kişilik değişimini değil, işlevselliği artırmayı hedefler.

İradeye Darbe Vuran Sınırlılıklar

Tarihsel olarak bakarsak, Viktorya döneminde iradeye aşırı vurgu yapılıyordu. Sonrasında ise irade birçok cephede darbe aldı.

Bu darbelerden bazıları:

  • Doğum, ölüm, toplum, ahlak, yasalar gibi temel sınırlılıklar

  • Psikopatolojilerin genetik temelleri

  • Çevresel koşullar

  • Freud’un bilinçdışı konsepti

  • Kişiliğin büyük kısmının çocuklukta şekillenmesi

  • Marx’ın “tarih iradeyle değil, sınıf mücadelesiyle sürer” önermesi

Yine de sonunda elimizde kalan şey: İrade.

İnsan ancak iradesini kullanarak değişebilir.

Bazen dertler çok büyük gelir ama irade ile insan, anlam dünyasını değiştirebilir.

İradesini doğru noktaya kaldıraç gibi yerleştiren kişi, yalnızca kendi yaşamında değil; başkalarının yaşamında ve tarihte de önemli bir fail olabilir.

Sorumluluklarımızdan kaçmak, kurban rolüne sığınmak gibi zayıflıklarımız var. İradeyi küçümsemek, bireyi sorumluluktan uzaklaştırır.

Bir çelişki içindeyiz: Kendimizi bazen bilinçdışı ve genetikle çaresizleştirilmiş olarak görüyoruz; aynı zamanda modern bilimlerin mucidi, hayatın efendisi gibi davranıyoruz.

Arzular ve Denge

İnsan arzulayan bir varlıktır. Arzularımız geleceğin nasıl olmasını istediğimizi gösterir. Aynı zamanda irademizin ateşleyici gücüdürler. İrade ise bu arzuları insan onuruna yaraşır şekilde terbiye eder.

Freud’a göre arzu ve irade birbiriyle çelişir.

Rollo May ise arzu yoksa, irade de yok der.

Sadece irade varsa ama arzu yoksa, geriye “nöro-püritan” bir insan kalır.

Arzu var ama irade yoksa, yönlendirilebilen, çocuksu bir insan tipi ortaya çıkar.

Göka, insanın uçlar arasında salındığını vurgular:

  • İrade ile arzu arasında

  • Mantık ile sezgi arasında

  • Modus (ölçü, rasyonalizm) ile aperion (sonsuzluk, irrasyonel) arasında

  • Bilinç ile bilinçdışı arasında

Viktorya döneminde mantık aşırı yüceltiliyordu. Bugün ise insanın sadece arzularının esiri olduğu düşünülüyor.

Duyguların Rehberliği

İrade ve mantığı önceleyenler sıklıkla duygu-mantık karşıtlığına düşer. Descartes’ten beri ruh-beden ayrımı yapılıyor. Duygusallık zayıflık olarak görülüyor.

Ancak duygular, düşünceden önce gelir ve bedenimizi bize hatırlatırlar. Onların rehberliği olmadan sağlıklı düşünceler üretmemiz zordur.

Sağlam düşünceler, sağlam bir duygusal yaşantıyla mümkündür. Duygularını fark edip sahiplenebilen birey, ihtiyaç ve isteklerinin de farkına varır.

Duyguların işlevsel hale gelebilmesi için ifade edilmeleri gerekir. Bu nedenle duygu eğitimi şarttır. Aksi takdirde duygular körelir ya da yanlış şekilde yönlendirilir.

Varoluşçu Terapist Olmak

Göka, varoluşçu felsefe ve psikoterapilerin iddialarının bilimsel bir şekilde zamana uyarlanması gerektiğine inanıyor. Henüz bu içgörüler psikiyatriye tam olarak entegre edilemedi.

“Kendilerini varoluşçu terapist olarak tanımlamasalar bile birçok terapist, hayatın yakıcı gerçekleriyle ve insan bilgisiyle yüzleştikçe, varoluşçu olduğunu görecektir. İradeye sahip çıkmadan insana yardım edilemeyeceğini anlayacaktır.” (s. 55)

Freud, Frankl, Yalom ve Anlam

Freud, hayatın anlamı konusunda kararsız mesajlar vermiştir. Anlamı mutlulukta arar ama dinin bu konuda cevap verebileceğini, bilimin de bu cevabı tartacağını söyler. Hayatın anlamını aramayı bazen “yararsız” bulur.

Frankl ise acılar içinde bile anlam yaratabileceğimizi savunur. Toplama kamplarında anlam bulanların daha çok yaşadığını gözlemlemiştir. Anlam boşluğu psikolojik sorunlara yol açar.

Yalom, tüm psikopatolojileri ölüm korkusuna indirger. Ona göre hayatın anlamı aranmamalı, hayatın içine dalınmalıdır. Göka bu yaklaşımı gerçekçi bulmaz.

Yalom’un yöntemleri psikanalitik kökenlidir. Ona “varoluşçu terapist” denmesi daha çok Türkiye’de yaygındır.

Modernite ve Anlam Arayışı

Modernite, hakikatle aramıza mesafe koydu. Din zayıfladı, sanat nesneleşti, tüketim kültürü anlamın yerini almaya başladı. Ama tüm anlam sorunlarını moderniteye bağlamak indirgemeci olur.

Tüketim yalnızca alışveriş değil; hayatı yönetmeye çalışırken enerjimizi emen sistemlerin toplamıdır. Artık her bireyin bir banka hesabı, faturası, tercih ettiği ürünler var. Basit çözümlerden uzaklaşarak hayatı karmaşıklaştırdık.

Ev işleri teknolojik olarak kolaylaşsa da zihinsel yük azalmadı. Kadınların işi daha da karmaşık hale geldi.

Dini ve Ateist Anlam Arayışları

Dine inanmayanlar için anlam önerileri şunlardır:

  • Kendini aşmak

  • Benlik doyumu

  • “Yaşayalım, geçsin” tutumu

  • Evrimsel özgürlük (Williams)

  • Öznel anlam üretme (Klemke)

  • Terry Eagleton’a göre anlamın adayları şunlar olabilir: mutluluk, özgürlük, hakikat, aşk, tefekkür, onur, haz, doğayla uyum…

Dini bakış açısında ise insan dünyaya belli amaçlarla gönderilmiştir. Dini inancı olanların da anlam arayışı içinde olduğu göz ardı edilmemelidir.

Göka, bir bilim insanı olarak kestirme cevapların ötesine geçmenin önemini vurgular. Anlamın kökenini, bireysel çabanın ve manevi arayışın iç içe geçtiği bir düzlemde düşünmemiz gerektiğini savunur.

Tasavvuf, iradeye şöyle yaklaşır: Mutlak özgürlük yalnızca Allah’a aittir. İnsan, ancak ilahi niteliklere büründükçe özgürleşebilir. Yalnızca insan-ı kâmil tam anlamıyla özgür olabilir.

About yonetim

Bunları da İnceleyebilirsiniz

Başkalarını neden doğru dürüst dinleyemiyoruz? 10 Nedeni

Dinlemek, bence iletişimde en önemli becerilerden biri. Neden beceri diyorum? Çünkü öğrenilebilir, geliştirilebilir bir şey …