Başkalarını neden doğru dürüst dinleyemiyoruz? 10 Nedeni

Dinlemek, bence iletişimde en önemli becerilerden biri. Neden beceri diyorum? Çünkü öğrenilebilir, geliştirilebilir bir şey bu.

Televizyon programlarında birbirini hiç dinlemeyen konukları gördünüz mü?Aynı şey ailede, arkadaş gruplarında da yaşanıyor: herkes bir ağızdan konuşuyor, kimse kimseyi dinlemiyor. Bizim gibi işi dinlemek olan terapistler için bu ortamlar gerçekten zor. Çünkü başkalarının sözünü kesmek bizim alışkanlığımız değil. Üstelik, odaklanmadan, yarım kulakla dinleyemiyoruz.

İlişki terapisinde en sık duyduğum şikayetlerden biri de “Eşim beni dinlemiyor” olur. İnsanların görsel iletişimin yaygın hale geldiği bu dönemde, beğenilme isteklerinin anlaşılma isteklerinin önüne geçebiliyor. Ama çoğumuz için anlaşılmak hâlâ çok önemli.

Dinleme becerisi, terapistler için de olmazsa olmaz. Biz dinlerken farklı şeylere kulak veririz: geçmiş travmalar, danışanın duyguları, düşünceleri, beklentileri, hedefleri…

Ama bu yazıda daha çok günlük hayatta bizi engelleyen ve sık sık karşılaştığımız 10 dinleme engelinden bahsetmek istiyorum. Peki bu engelleri nasıl fark ederiz, nasıl aşarız?


Kendi söyleyeceklerimizi düşünmek

Konuşma sırasını beklerken ne söyleyeceğimizi planladığımızda, karşımızdakini dinleyemeyiz. Bu okulda öğrendiğimiz bir alışkanlık aslında, ama büyüyünce kaygı ve performans baskısına dönüşebiliyor. Mesela, bir şey isteneceğini duyunca hemen nasıl itiraz edeceğimizi düşünmeye başlıyoruz.

Filtreleme / Seçici dinleme

Sadece ilgimizi çeken kısmı duymak. Karşımızdakinin ruh halini anlamaya çalışırken, söylediklerinin çoğunu kaçırmak. Partnerimizin defalarca söylediği bir yakınmayı ilk kez duyuyormuşuz gibi hissetmek bu yüzden olabilir.

Niyet okuma


Karşımızdakinin sözlerinden çok, beden dili ve ses tonuna takılmak. Amaç anlamak değil, fazla anlam yüklemek. Mesela, “İki kıyafet de aynı görünüyor” demek, “Sana zaten hiçbir şey yakışmaz” şeklinde yanlış anlaşılabilir.

Yargılama

Yeni bilgileri hemen kendi kalıplarımıza sokmak, karşı tarafı “yalancı”, “narsist” gibi etiketlere hapsetmek. Böylece artık söylenenleri değil, kendi önyargılarımızı dinleriz.

Hayal kurma

Dikkatimizin dağılması herkesin başına gelir. Özellikle hoşumuza gitmeyen konularda ya da karşımızdakiyle aramızda mesafe varsa, zihnimiz başka yerlere kayar. Bazen de konuşmayı zaman kaybı olarak görürüz.

Nasihat verme

Karşımızdaki daha sözünü bitirmeden hemen çözüm sunmaya çalışmak. Oysa bazen sadece dertleşmek ister. “Dert yanmak için mi anlatıyorsun? Çözüm istemiyorsan neden konuşuyorsun?” gibi tepkiler özellikle kadın danışanların sık duyduğu sözlerdir.

Bu tutumun diğer sebebi de zamanı iyi kullanma isteği olabilir.

Tartışma

Konuşma çatışmaya dönüşür. İnsanlar anlamak için değil, savunmak ya da suçlamak için konuşur. Bu ortamda dinleme neredeyse yoktur.

Haklı olmalıyım

Haksız olmayı kabul etmek zor gelir. Bu yüzden hemen bahane bulma, konuyu çarpıtma ya da yalan söyleme yoluna gideriz. Örneğin, “Çocuğu kursa kaydettin mi?” sorusuna, “Zaten kayıtlar uzatılmış” cevabı buna benzer.

Topu taca atmak

Konu kişiselleşince konuyu hafife almak, şakaya vurmak ya da başka bir konuya geçmek. Mesela, “Sigarayı bırakmalısın” denince, “Bu kadar stresle nasıl baş edeceğim?” deyip konuyu kapatmak gibi.

Yatıştırmak

Tansiyon yükselmesin diye hemen karşı tarafla hemfikir olmaya çalışmak. Ama asıl ne istendiğini tam anlamadığımız için yanlış davranışlara da sebep olabiliriz. Mesela müzik sesinden şikayet eden arkadaşımıza “Kapatıyorum” demek, oysa o sadece kulaklık takmamızı istiyor olabilir.


Çoğu zaman bu engelleri başkalarında fark ederiz ama kendimizde fark etmek daha zor olur.

Belki geçmişteki hatalarımızdan ders alabiliriz ama esas önemli olan, bu engelleri yaşarken fark etmek ve o anda davranışımızı değiştirebilmektir.

About yonetim

Bunları da İnceleyebilirsiniz

Psikoloji tarihini bilmek neden önemlidir?

Psikoloji Tarihi Neden Önemli? Psikoloji tarihi, psikolojinin alt dalları arasında nedense en çok göz ardı …